Bir yerde kaç kişi varsa o kadar da farklı görüş ve düşünce vardır. Bir arada yaşamak zorunda olan, ancak farklı düşünce görüşleri benimseyen insanların , birbirlerinin düşünce ve görüşlerine saygılı, anlayışlı, hoşgörülü ve tahammüllü olamadıklarına tanık oluyoruz. Bu insanlardan , fizik ve düşünce bakımından güçlü ve sayısal çoğunluğa sahip, ancak vicdan ve merhamet duygusundan yoksun olanların, ötekiler üzerinde üstünlük ve egemenlik kurmaya, herkese kendi düşünce ve görüşlerini kabul ettirmeye, kendisi gibi düşünmeye, giyinmeye, yaşamaya, konuşmaya ve kendisine tabi olmaya, kendilerinin koyduğu akıl ve vicdan dışı toplumsal ve inanç kurallarına uymaya zorladıklarını, uymayanları kendi düşünce yapılarına uygun şekilde belirledikleri usullere göre cezalandırdıklarını da görüyoruz.

Bir ailede, karı kocanın, kardeşlerin ve ebeveyn ile çocukların dahi düşünce görüşleri farklıdır ve birbirleri ile tıpatıp örtüşmez, ancak bütün bu farklılıklara rağmen, tüm aile bir arada yaşamaya devam eder. Bir toplumun da aynı şekilde, her türlü düşünce, görüş, anlayış ve yaşam biçimindeki farklılıklara rağmen, bir arada yaşayabilme olgunluğuna erişmiş olması gerekir.

Ancak, toplum içerisinde kendilerini öteki bireylerden üstün ve farklı olduğunu sanan bazı kimseler, kendilerini Tanrının yeryüzündeki yetkili temsilcisi olarak görmeye ve adeta Tanrının istek ve buyruğu imişcesine, Tanrı adına yeryüzünde kendi düşünce ve görüşlerini yayarak egemen kılmaya ve yeryüzüne, kendi düşünce yapılarına uygun bir çeki düzen vermeye kalkışırlar.

Böyle kişilerin ya akıl, düşünce ve vicdanları ile sorunları ya da eksikliği vardır. Akıl ve vicdan her insanda aynı miktarda olmayabilir. O halde, tüm yetki ve görevin böyle kimselerin akıl ve vicdanlarına bırakılmasının çok sakıncalı olacağı görüş ve inancındayım .

Bu düşünce ve karakter yapısında olan kimseler, kendileri hiç farkında olmadan , “Yeni bir Dünya Düzeni kurmak isteyen karanlık şer odaklarınca önceden belirlenerek her bakımdan desteklenerek finanse edilirler. Yeni bir Dünya düzeni kurmak, Tanrının insanlar için belirlediği kader çizgisini değiştirerek onlara yeni bir kader belirlemeye çalışan satanist Siyonist şer odaklarının tümü aynı ve tek merkezden idare edilirler.

Şer odaklarının kandırdıkları bu kişiler, beyinlerini yıkayarak kendilerini robotlaştıranlara hizmet ve mensubu oldukları toplumun ulusal ve inanç değerlerine ne kadar büyük bir zarar verdiklerinin farkında dahi olamazlar. Çünkü onlar, kendilerini destekleyenlere o kadar inanmışlardır ki, onları gerçekten kendilerinden birileri imiş gibi görür ve kabul ederler. Oysaki, onlar İslamiyet'in ve öteki inanç sistemlerinin ve hatta tüm insanlığın baş düşmanı olan Siyonistlerdir. Önce zarar vermek, sonra da yıkmak istedikleri topluma, o toplumun en çok değer verdiği çok önemli iki unsuru işleyerek sızarlar.

Bu unsurların ilki, milliyetçiliktir. O toplumdan biri imiş gibi görünerek aramıza sızarak toplumda zaten önceden var olan ırkçılığa dayalı potansiyel milliyetçiliği körükleyerek toplumda bir kutuplaşma oluştururlar. Sonra da bu farklılığı giderek derinleştirir, toplumsal bir gerilim yaratır ve bu gerilimi tırmandırarak silahlı çatışmalara dönüştürürler.

İkinci önemli unsur ise İnanç değeridir. Farklı da olsalar, tüm inanç sistemlerindeki ortak değer, cennet beklentisidir. Geldiği bu Dünya’da umduğunu bulamayanlar, yoksulluğun kader olduğu, yoksulluğa sabır ve şükretmeleri karşılığında cennete gidecekleri ve hatta cennete gitmelerine yardımcı ve aracı olacakları telkin ve vaat edilerek, esaret ve vesayet altına alınırlar.

Yoksulluk nedeniyle, bu Dünya’ da açlık ve sefalet içerisinde yaşayan, mutlu ve huzurlu olamayan insanlar, cennet ve orada kendilerini bekleyen binlerce Huri söz konusu olunca, akıllarını, düşüncelerini benlik ve kişiliklerini, tarikat ve cemaatlera, bunların şeyhlerine kayıtsız şartsız teslim ederek onlara tabi olurlar. Öyle ki, kendilerine cennet ve cennette binlerce huri vaat eden şeyhlerinin abdest suyunu içen, dışkısını yiyenlerin dahi olduğunu medyadan öğrenmekteyiz.

Arkalarında çok güçlü yabancı istihbarat örgütlerinin olduğu, aynı yıkıcı şer odakları, aynı yerde çok sayıda cemaat ve tarikatlar oluşturarak toplumu çok çeşitli inançlarda, birbirleri ile sürekli sürtüşen, anlaşamayan kamplara bölerler. Bugün ülkemizde mevcut cemaat ve tarikatlara mensup kişiler, öteki cemaat ve tarikatları Müslüman kabul etmez ve onların gittikleri camilere gitmez ve onların safında namaz kılmazlar. Birbirlerini Müslüman kabul etmeyen bu cemaatlerin hangisi Müslümandır?

Kimin Müslüman olduğuna , kimin olmadığına; kimin cennete, kimin cehenneme gideceğine Allahtan başka hiçbir kimse karar veremez, Allah adına kimse kimseye öldüremez.

Bugün Dünya’nın çeşitli İslam ülkelerinde, DAEŞ, İŞID, Taliban, Boko Haram, Müslüman Kardeşler vb. İslami terör örgütleri vardır. Müslüman ülkelere şeriat rejimi getireceğini iddia eden bu örgütler, İslam ülkelerinde terör estirmekte ve Müslümanları katletmektedir. İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Afganistan’da, Nijerya’da, Çad’da, Mısır’da, Sudan’da, Etiyopya’da Müslüman cemaat ve tarikatlar gene Müslümanları katletmektedirler.

Allah, hiçbir kimseye asla böyle bir yetki ve izin vermediği halde, birileri, kendisini Allah'ın yeryüzündeki yetkili temsilcisi ilan ederek Allah adına insanların giyim kuşamlarına karışıyor, özel yaşamlarına müdahale ediyor, kendileri gibi düşünmeye, konuşmaya, giyinmeye zorluyor, uymayanları Allah adına katlediyor.

Hem Allah'ın gösterdiği ve aklın aydınlattığı ışıklı ilim bilim yolundan sapan bu kişiler ve hem de bunlara, sorgulamadan, Allah’ın verdiği aklı kullanmaya gerek bile görmeden kayıtsız şartsız itaat eden zavallılar 6 yaşındaki çocuğa nikah kıyılmasına göz yumabilir ve şeytani kirli emellerine alet edebilir. Bırakın Müslüman olduğunu iddia edenleri, aklı başında ve vicdan ve merhamet sahibi hiçbir insan böylesine çirkin ve aşağılık şeytani bir sorumsuzluk örneği gösteremez.

Esen kalınız Değerli Okuyucularım.

DİĞER YAZILARI