Tarihimizi olumlu ya da olumsuz olarak etkilemiş, yön vermiş yöneticiler vardır. Geçip giden zaman içinde, tarih bu kişilerden bazılarını ülkeye vermiş olduğu büyük zararlar nedeniyle kötü şöhretleri ile bazılarını da ülkeye sağladığı sayısız yararlar nedeniyle minnet ve şükranla anacaktır. Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları, şehitlerimiz ve gazilerimiz daima minnet ve şükranla anacağımız insanların başında gelecektir.

***

Ancak bazı kişiler vardır ki, hiç bir zaman iyilik minnet ve şükranla anılmayacaklardır. Kenan Evren, ülkeye verdiği zararlar nedeniyle, belki de iyi yönleri ile anılmayacaklardan birisi olacaktır.

***

1960 yılında ilkini bizzat yaşadığım askeri darbeler, neden her on yılda bir düzenli olarak tekrarlandı? Üniter, Hukuk ve Sosyal bir Devlet olarak, bu darbeler neden önlenemedi? Ülkemiz askeri darbe yapılacak duruma neden ve nasıl getirildi? Bu ülkenin Milli bir Haber alma Teşkilatı yok muydu?

***

Ülkemizin Haber alma Teşkilatı, bu darbeleri önceden haber alarak hükümetlere bildirebilecek durumda değil miydi?

***

Siyasiler ve Basın Yayın Kuruluşları, her askeri darbeden sonra, darbe yapanları suçlamışlar, kötü yönetimleri ve beceriksizlikleri yüzünden, askeri darbelere zemin ve imkan hazırlayanları da “Sütten çıkmış Ak Kaşık” ilan etmişlerdir. Darbelerden önce “Orduyu Göreve Çağırıyoruz. Ordu Görev Başına. Ordu, Akan Kanı Durdur“ Başlıkları ile çıkan gazeteler, darbeyi yapanların iktidarı süresince onların safına yer alırlarken darbecilerin dönemi sona erince de saf değiştirerek darbecilere “Tu Kaka“ Demeye başlamışlardır.

***

Askeri darbelerin her on yılda bir düzenli aralıklarla tekrarlanmasının bir nedeni de yazılı basının bu ikiyüzlü tutumu olabilir mi?

***

Bu sözlerim çarpıtılmasın. Hiç bir askeri darbeyi savunmuyorum, tüm askeri darbeleri en şiddetli şekilde kınıyorum. Her askeri darbe, ülkemizi on yıl geriye götürmüştür.

***

12 Mart 1971 Muhtıra dönemini de bizzat yaşadım. Üstelik Kara Kuvvetleri Komutanlığı Haber Merkezinde görevli idim. Ülke, tam bir kargaşa ve karmaşa içerisinde çalkalanıyordu. Ülke, sözde “Kurtarılmış Bölgelere“ ayrılmıştı. Ordu‘nun Fatsa ilçesinden Adana’nın Yumurtalık ilçesine çizilen hayali hattın doğusunda kalan bölge sözde “Kurtarılmış Bölge“ durumunda idi.

***

İller ve ilçeler ve hatta köy ve mahalleler bile orada yaşayanların çoğunluğunun siyasi ve ideolojik görüşlerine göre bölünmüş durumda idi. Bir yerde ikamet edenler, başka bir yere gidemezlerdi. Uğruna yüzbinlerce şehit vererek kurtardığımız Serhad Şehrimiz Karslılar Erzurum‘a geldiklerinde trenden ve otobüslerden inemezlerdi. Siyasi ve ideolojik görüşlerinden dolayı öz kardeşler bile birbirine can düşmanı kesilmişlerdi.

***

Anadolu’nun bir çok yerinde kalelere Orak Çekiçli Sovyetler Birliği bayrakları bile çekiliyordu.

***
O tarihlerde Sovyetler Birliğinin, aslında bir KGB Ajanı olan ve Türkçemizi mükemmelen konuşabilen Vladimir Jirinovski, İzmir Başkonsolosu idi.
İşte.

***
O Jirinovki, İzmir Tariş deposunda, günlerce süren büyük bir yangın çıkarttı. Binlerce ton pamuk yandı ve ülkemiz ekonomisi çok büyük bir zarara uğratıldı. Zirinovski , bunları daha sonra anılarında anlatmıştır. Keza, Ankara‘da Dış kapıda YİBA Çarşısı yangınında yitirdiğimiz gencecik canları da unutmadım ve yitirilen canları ve uğratılan maddi zararları yüreğim burkularak hatırlıyorum.

***

Ülkemiz bu durumda iken, bir yandan da Cumhurbaşkanını seçmekle de meşgul idi. O zamanlar, 450 MV ve bir o kadar da senatör vardı.

***

Cumhurbaşkanını TBMM. değil senato seçerdi.

***

Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay‘ın görev süresi sona ermişti. Yeni bir Cumhurbaşkanı seçilmesi gerekiyordu. Orgeneral Faruk GÜRLER, Kara Kuvvetleri Komutanı, Orgeneral Memduh TAĞMAÇ ise Genelkurmay Başkanı idi.

***

Ülke, iç sorunlarla boğuşup dururken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memuh Tağmaç ve Kuvvet Komutanları, Başbakan Süleyman Demirel başkanlığındaki hükümete muhtıra vererek görevden çekilmesini istedi ve tabii ki Demirel de “şapkasını alıp gitti.” Orgeneral Gürler Genelkurmay Başkanı yapıldı.

***

Cumhurbaşkanı adayı aranırken Gürleri‘in hayalinde önceden var olduğu üzere, Gürler, Genelkurmay Başkanlığından istifa ettirilerek, Cumhurbaşkanlığına aday gösterildi.

***

Aslında bu muhtıra ile görevden uzaklaştırılmasına neden olan Gürler‘den intikam alma planın bir parçası idi.

***

Gürler‘in aday olmasına rağmen, neredeyse 330 gün (1 yıla yakın bir süre) devam eden oylamalar sonucu Cumhurbaşkanı bir türlü seçilemiyordu. Türkiye Cumhuriyetinin en saygın kurumu olan Cumhuriyet Senatosundaki Cumhurbaşkanlığı seçimi, artık bütün resmiyetini, ciddiyetini ve saygınlığını yitirmiş, tabiri caiz ise bu işin cılkı çıkmıştı. Oy sayımında, sandıklardan aday dahi olmayan, sinema ve ses sanatçılarına da oy çıktığı görülüyordu. Sonunda, emekli Oramiral Fahri Korutürk, 300 küsur turdan sonra Cumhurbaşkanı seçilebilmişti.

***

Ancak Gürler Paşa, Senatodaki emekli askerlere güvenerek Genelkurmay Başkanlığı gibi önemli bir görevden “Cumhurbaşkanı seçilirim“ umudu ile ayrılıp da seçilemeyince, Demirel gibi kurt bir politikacının oyununa geldiğini anlamış fakat çok geç kalmıştı.

***

Bu durumu içine sindirmeyen Gürler Paşa Senatoda Tabii Senatörlük hakkı olmasına rağmen 62 yaşında hayata gözlerini yumdu.

***

İyi de, ülkeyi yönetenler sivil hükümetlerdi. Hükümetler, ülkede karmaşa ve kargaşa çıkmasını ve ülkenin Fatsa‘nın doğusu ve batısı şeklinde bölünmesine, kurtarılmış bölgeler kurulmasına neden engel olamadılar?

***

ABD, İsrail, Rus, İngiliz, Fransız ve Alman gizli İstihbarat Birimlerinin bunlarda eli ve parmağı var mıydı?

***

O kötü günleri, görevde olan bir asker olarak bizzat yaşadım. Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlıkları, Şimdiki Genelkurmay Başkanlığı Binasında idi. TİKKO ve DHKP gibi terör örgütleri çeşitli eylemler yapıyorlardı.

***

Gece gündüz, 24 saat Kara Kuvvetleri Komutanı Gürler Paşanın yanında ve odasında idim.

***
Her komik, komik olduğu kadar da düşündürücü olayları Nasreddin Hoca ‘ ya atfederiz ya.

***
Hocanın evine hırsız girmiş de, herkes hocaya “Hocam, kapıya daha sağlam kilit taktırsaydın.

***
Pencerelere demir parmaklık yaptırsaydın. “gibi hep hocayı suçlayıcı sözler söyleyince, hoca dayanamayıp: “Bütün suç bende mi? Hırsızda hiç suç yok mu? Demiş ya.

***

12 Eylül 1980 askeri darbesini gerçekleştirenlerin başında bulunan, zamanın Genelkurmay Başkanı Kenan Evren‘i ele alacak olursak, O zamanlar MİT Müsteşarı Korgeneral rütbesindeki askerlerden seçilirdi. Üstelik de Evren‘in damadının MİT’ te görevli olduğunu basından biliyorduk. Durum böyle olduğu halde, ülke aleyhine olan gelişmelerden zamanında haberdar olunamadı mı? Olunda da hükümetler gereken önlemleri almadılar ya da alamadılar mı?

***

12 Eylül 1980 sonrası ülkenin tek hakimi durumuna gelen Evren, her istediğini istediği gibi yapabiliyordu?

***

Evren zamanında, iç ve dış ilişkileri ayrı ayrı ele alarak incelemek gerekir. 12 Eylül öncesi her yerde bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, kollar ve bacaklar kopuyor, insanlar bir birlerini “Benim gibi düşünmüyorsun“ Diyerek katlediyor, çeşitli işkencelere maruz kalıyordu. 12 Eylül askeri darbesinden sonra bu işkenceler arttı, gencecik evlatlar yaşları büyütülerek idam edildi. Ülkemizde hiç bir kimse, böyle bir durumu hak etmemişti. Hükümetlerin yanlış politikaları yüzünden, Türk evladını gene Türk evladına kırdırdılar.

***

Televizyon kanallarında ne zaman Evren konusu açılsa, Yaşar Okuyan canlı yayına bağlanarak, Evren hakkında ağzına geleni söylerdi. Hatta; işi “Evren‘i tutuklasınlar, gardiyanı ben olayım“ Diyebilecek kadar ileri götürmüştü. İyi de Sayın Okuyan, siz bakanlık yapmış bir siyasetçisiniz.

***

Asıl konumuza, Evren‘in dış politikada yaptığı yanlışlara dönelim.

***

Evren, bu gün AB ye girmemizi veto ederek engelleyen, her fırsatta Ege Denizinde havada, denizde ve karada aleyhimizde eylemlerde bulunan, uçaklarımızı, gemilerimizi, balıkçılarımızı, taciz eden, mültecileri karasularımıza ve uluslararası sulara iten Yunanistan‘ın NATO‘ya dönüşünü sağladı.

***

Bilindiği üzere, 1974 yılında Yunanistan‘da Albaylar Cuntası adlı askeri yönetim vardı. Albaylar Cuntası Kıbrıs‘a Yunan subayı olan Nikos Sampson‘u göndererek Makaryos’a karşı darbe yaparak iktidardan düşürdü, meşru Kıbrıs Cumhuriyetini Yunanistan‘a ilhak etti .

***

20 Temmuz 1974 yılında Türk Ordusunun Kıbrıs‘a çıkarım yapmasından sonra İngiltere ve ABD‘nin Türkiye‘ye engel olmaması nedeniyle Yunanistan NATO’dan ayrılmıştı. Albaylar cuntasının iktidardan uzaklaştırılması ile Yunanistan NATO‘ya tekrar dönmek istedi. Ancak, her defasında Türkiye‘nin vetosu ile karşılaşıyordu. O zamanlar NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı olan ABD‘li Orgeneral Aleksander High ile Evren Paşa çok samimi iki dost idi.

***

Aleksander High, Yunanistan’ın NATO‘ya dönüşünün sağlanabilmesi için vetonun kaldırılması karşılığında, Kıbrıs sorunu Türkiye lehine çözmeye asker sözü verdi ve Evren de bu söze güvenerek Vetoyu kaldırdı ve Yunanistan‘ın NATO‘ya dönüşünü sağlamış oldu.

***

ABD‘nin beş köşeli Pentagon‘undaki Siyonist generallerinin sözüne güvenilmeyeceğini NATO‘nun ABD’den sonra en çok asker bulunduran en güçlü ordusuna sahip olan ülkemizin düşmanlarına en modern silahlar veren Siyonist ABD‘nin dost ve müttefik olmadığını ve güvenilmez olduğunu hala öğrenemeyenler var.

***

Kenan Evren‘in 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında ülkeye verdiği zararları yazmayı sürdüreceğim.

***

Değerli Okuyucular. Görüş ve önerilerinizi belirtmeniz, beni mutlu edecektir.

Esen kalınız.

***

DİĞER YAZILARI