İnsanı hayvandan ayıran nedir? Herkesin aklına bir iki şey gelse de hazza kement vurmak konusunda öyle aman aman bir fikrimiz yok, diye düşünüyorum. Bu bilinmezliği, “bilinçaltının üç keratası” deyimi ile karşılayacak ve insan hakikatine kısa bir seyahat yapacağız.

Sigmund Freud adını en az bir ve ego kavramını pek çok kere duymayan yoktur, değil mi? Egolu ya da egoist gibi yakıştırmaların sıkça kullanıldığı günümüzde "ego" kelimesinin aslen neyi kastettiğini bilmek, çok önemli olsa gerek. Önce ego ve bilinçaltı arasındaki ilişkiye daha sonra da bu süreçte hazzın önemine temas edeceğiz. Böylece, kimi zaman hayvandan aşağı kalmaz hareketlerde ısrar edenlerin eylemlerinin çıkış noktasını anlamış olacağız.

Freud, bir psikanalist olarak "ben" zamirini tabiri hoşsa üçlemiştir. Bahsi geçen bu üçlü; id, ego ve süper egodur. Evvela şunu bilmek icap eder ki, bu üçlüyü çoğu kişi ayrı ayrı farklı birer benlik olarak algılar ama hakikat öyle değil. Doğrusu, şu: Tek bir benlik düşünmek ve yer, zaman, şart unsurlarına göre benliğin verdiği tepkilerin farklılaştığını hayal etmek… Şimdi, bu üçlünün hareket ve gelişimlerine ufaktan değinmeye ne dersiniz?

Öncelikle ego ve süper ego hakkında konuşup tek başına id üzerine ayrıca eğilelim istiyorum. Ego, ne dillerde sakız olan egoist olmak deyimiyle yakından yahut uzaktan alakalı ne de kendini beğenmişlik ile… Ego, idrak ve bilinç kapılarının sonuna dek açık olduğu bir çakra olarak değerlendirilebilir ve ayrıca davranış şekliyle ego, bariz bir şekilde gözlemlenebilir. Kısacası, ego; id ile süper egonun dayatmalarına göğüs gererek orta yolu bulan bir hâkim ya da hakemdir. Peki, ya süper ego..? Ahlak, vicdan, kural, kaide, yasa, adet, gelenek gibi kavramların başkenti, süper egodur. En net ifade ile o, bir sansür aracıdır. Sonuç olarak o, organizmayı kısıtlar ve belli başlı kurallara göre onu yönlendirir. En az id kadar egoyu zora sokan bir unsurdur. Vay egonun başına gelenlere ki, derdi başında aşkın..!

Şimdi, gelelim haz mekanizmasının doğduğu, yeşerdiği, boy verdiği unsura: İd. Onu en masumane şekilde açıklamak gerekirse "katıksız en doğal hâlimiz" demek isterdim ama bu tanım pek de açıklayıcı değil. Şöyle diyelim mi, id için: En eski ve en ilkel benlik sistemi. İd, bilinçaltında bir eylem düzenler ve iradeyi yıpratmayı başardığında doğrudan yahut başaramazsa dolaylı olarak bilinç yüzeyine çıkar. Örnek olması için aç olmayı ele alalım mı? İradeli ama acıkmış bir benlik, ihtiyacını layığıyla karşılayacak koşullara tâbi olana dek uslu uslu bekler. Peki, ya aç ve iradesiz bir benlik..? O, amaca giden her yol mubah parolasının bayraktarı olur ve id ile el ele verir ve sonrası…