Sanayi Devrimi ile birlikte zamana hükmetme anlayışı gelişti. Uzun ve külfetli yollar kısaldı, insan gücüne duyulan gereksinim azaldı ve yeme, içme, barınma üçgenini karşılamaya gayret ederken sosyal hayatı görmezden gelme düsturu ortadan kalktı. Hâl böyle olunca zaman anlamında modern insan bir bolluğa düştü. Bu duruma "boş zaman" adı verildi. Peki, gerçekten boş zamanı diye bir şey var mıdır?

Çocukluk yıllarına çevirsek başımızı ve boğazı sıkan yakadan, beli büken çantadan kurtulduğumuz tatil günlerini anımsasak... Hangimiz 15 günlük kısa tatili iple ve 3 aylık yaz tatilini halatla çekmezdi? Okul günlerinin yoğun ve telaşlı trafiğinden, ana babaların ittirmelerinden ve öğretmenlerin hiddetlerinden kurtuluşa ereceğimiz o Hızır gibi tatiller... Düz mantıkla düşünecek olursak okul zamanları dolu dolu geçiyorduysa -ki öyle değildi tatil günleri bomboş mu geçmek zorundaydı? Belki mantık yanlış idi ama tatilin ilk gününden son gününe dek okulu çağrıştıran her şeyi elimizin tersiyle ittiğimizi iyi hatırlarım.

Çocukluk zamanlarında olduğu gibi yetişkinlik zamanlarında da boş günler ya da zamanlar var mıdır? Çocukluk çağlarında hafta sonları, tatiller, resmî günler birer yan gelip yatma fırsatları olarak görüldüğü için yetişkinlikte de çoğumuzun hayatında bu alışkanlık devam etti. Günümüzün en yaman alışkanlıkları olarak sigara, alkol, uyuşturucu maddeleri vb. gösterilir ama daha niceleri de vardır ki görünmezlik iksiri içmişçesine(!) pek göze çarpmaz.. Hâlbuki dâhil olduğumuz çağ, fertten daima gelişmesi, öğrenmesi ve uygulaması gerektiğini suratına vura vura gösterir. Onca örnek teşkil eden hayatlara, olaylara, hikâyelere kulak verilir ve "Evet, çağ kendini geliştirme çağı." narası atılır ama akşam eve gidince geceler boyu dizi veya hafta sonu ikindiye dek uyku ihmal edilmez. Görünmezlik iksiri içmiş alışkanlıklardan biri de işte bu uyuşukluk hâlidir.

Kavrama yüklenen anlamlar, net ve herkesçe anlaşılır olmalıdır. Boş zaman ya da boş gün kavramı, günlük hayatın koşturmacasında sıkça kullanılıyor ama layığınca okunamıyor. Boş zaman kavramını duyan ortalama bir insan zihninde canlanan şu: Öğlenlere dek uyku, akşama kadar elde internet bağlantılı cihaz oradan oraya sörf, bir iki atıştırma ve dışarıda vur çatlasın ver oynasın... Peki, boş zaman kavramındaki hakikat bu mu?

Boş sıfatının zaman kelimesinin önüne getirilmesi, zannediyorum ki hem zaman kavramına ihanet hem de acziyetimizin en büyük delili mahiyetindedir. "İki günü bir olan ziyandadır." diyen Hz. Muhammed'in sözünü yaşam felsefesi edinen insanın lügatinde “boş zaman” kavramı olur şey midir? Hele ki, Sophokles'in "Toprağı, bu ebedî ve yorgunluk bilmeyen Tanrı'yı bile yoran, kuvvetli atların çektiği sapanı dolaştırarak her sene onun bağrını alt üst eden..." diye tarif ettiği insanın zihin şemasında “boş zaman” kavramı barınır şey midir?

Hayattan bir beklentisi, bir ideali, arzusu yahut davası olanın ne boş zamanı ne de zarurî zamanı olur. Yaşama aşkıyla tutuşanın her bir saniyesi çokça kıymet arz eder, hakkıyla yaşanmayı talep eder. Boş zaman diye zihinlerde yankılanan, çağrışan, yer edinen olsa olsa "müsait zaman" olabilir. Yapması gerekenleri halledip geri kalan zamanına "boş" değil de "müsait" zaman anlayışıyla bakana ve onu layığıyla değerlendirene ne mutlu..!