Rahmetli Kemal Sunal’ın “inek” lakaplı Şaban rol adı ile oynadığı Hababam Sınıfı… Hangimiz bu filmi pür dikkat ve her an gülmek için fırsat kollayarak izlemedi ki? Hababam Sınıfı filminin “Sınıfta Kaldı” adlı serisinde bir sahne var ki güldürürken aynı zamanda düşündüren cinsten: Sınıfı teftiş eden müfettişin birkaç sorusundan biri olan “Roma’yı kim yaktı?” repliğini hatırladınız mı? Pek çokları, Roma’da çıkan bu tarihi yangının kaza, bela, musibet üzere çıktığını sanmakta lakin ya hakikat çok daha başka ise? Mesela, zamane kralı Neron, şehre kinli olduğu için başkenti bile isteye yaktırmışsa…

Bahsettiğim sahneyi ve repliği anımsamayanlar tarayıcılarında arata koysun biz, çok daha başka bir hadise üzerine eğilelim istiyorum. Kan, gözyaşı, elem: Kurtuluş Savaşı. Türk milleti, pek çok farklı kıtada ve bin bir çeşit millet ile savaşmak hususunda belki de en idmanlı millet… 20. yüzyıl, Türk için yeterince acılarla doluyken ki yedi düvelin işgal ettiği Anadolu’da bir kurtuluş hareketi başladı ve Milli Mücadele’ye meşale yakanlar sayesindedir 30 Ağustos Zafer Bayramı, anamızın ak sütü gibi helalinden bir istiklalin dönüm noktası oldu. Çoğumuzun bildiği üzere yurdun düşmandan arındırılması harekâtı sürecinde işgalciler, Anadolu’yu terk ederken İzmir’de cehennemî bir yangın peyda oldu. Peki, soruyorum: İzmir’i kim yaktı?

Yunan ve Ermeni tarafı, Türk’ün bile isteye İzmir’i yaktığını iddia ederken henüz bizler okul sıralarındayken bahsi geçen vahşeti Yunan’ın yaptığını kıymetli öğretmenlerimizden öğrendik. Peki, ya hakikat..? 9 Eylül 1922’de Gazi ve arkadaşları İzmir’i hür kıldıkları vakit tabiri hoşsa ortalık bir yandan kan revan ve öte yandan kızıl kıyamet idi. Hatta böyle dengesiz bir ortamdan Mustafa Kemal de rahatsız olur ve yaverine sakin ve güvenli bir konaklama yeri tetkik etmesi için görev verir. Tesadüf ya da tevafuk -nasıl derseniz- bu ya Fransa’dan henüz yeni gelmiş olan Uşakîzadelerin en büyük kızı Latife, Göztepe’deki konağına Mustafa Kemal’i şiddet dolu bir arzu ve ısrar ile davet eder ve bildiğimiz üzere davet kabul görür. Evet, asıl konumuz ne idi: İzmir’i kim yaktı?

Ne hadsiz Ermeni’nin ne de iflah olmaz Yunan’ın iddiası hakikat dolu… Aslına bakılırsa okul sıralarında öğrendiğimiz “İzmir’i Yunanlar cehenneme çevirdi.” bilgisi de tam manası ile doğru değil. Öyleyse doğru ne? Tarihte kaybolmadan ve ruhları sıkboğaz etmeden açıklamak gayretinde bulunalım. İzmir, Türk askerinin merhamet dolu ellerine tekrar geçer geçmez bir genelge ile azınlık hakları güvence altına alınır ama hâlâ Gazi’den ve onun öfkesinden çekinen Yunan ve Ermeniler yok değildir. Bir soykırıma maruz kalmak endişesi peyda olur, İzmir’in azınlık nüfusunda ve kazan gibi kaynayan mevcut hal, bir galeyana havasına gebedir. Yunan, hali hazırda çekildiği Anadolu’yu bucak bucak ateşe verirken İzmir’de bundan nasibini alır ama her şey bu kadar basit değildir. Yangına sebep, Yunan’ın çekilirken İzmir’i ateşe vermesi değil ise şunu bir kere daha soralım: İzmir’i kim yaktı?

Evet, o hadsiz Ermeniler kendi mahallelerini bile isteye tek tek ateşe verir. Önce kontrollü ve sistematik olarak başlatılan küçük çaplı yangınlar ağırdan ağıra tüm şehre musallat oluverir. Ermeniler, merkezin çok dışındaki alanlarda yangın çıkarmasına karşın hırçın eylül rüzgârları pek de hesapta yoktur. Ne kaosun hâkim olduğu İzmir’de ne de çevre illerde itfaiye desteği mevzu bahis bile değilken Ermenilerin hesabı çarşıda tutmaz ve Türk’ünden İngiliz’ine ne kadar insan varsa hepsi sadece 6 kilometrelik kordon boyuna sığınır. Geceler boyu iniltiler eksiz olmaz şehirde ve herkes kendi tanrısına dua eder, gün boyu… Tasavvur dahi edilemeyecek böylesi bir can pazarına rıhtımda demirlemiş bir İngiliz gemisinden neşe dolu bando müziği alay edercesine eşlik eder. Velhasıl, son bir kere daha: İzmir’i kim yaktı?
.