Eşkıyaların, korsanların, mafyaların cirit atıp ocaklara incir ağacı diktiği devirler, kısmen geride kaldı öyle değil mi? Maziyi unutmamak için söylemek gerekir ki kâinat, peyda oldu olalı daima yöresel, bölgesel yahut küresel vurgunlar vuku bulmuştur. 21. yüzyıl, tüm parlaklığı ile beride kalan asırlara göz kırpsa da “yeni nesil yeni sorun” hakikati gereği alem, vurgunlar mevzu bahis olduğunda hala daha güllük gülistanlık değildir. Dünya ve nesil, bir doğal yahut suni sorunlar yumağı ile meşgul ediliyor olsa da aslen odaklanmamız icap eden dertleri gündemimize almak konusunda çok ama çok tembeliz.

Müptelası olan aşinadır keza her pazar TRT ekranlarında bir kovboy filmi yayımlanır. Bu tür filmlerin iki klişesi vardır: Ya bir bankanın para yüklü at arabasına ıssız bir güzergahta Kızılderililer baskın düzenler ya da bir banka şubesine arsız kovboylar, vurgun yapar. Peki, ya şimdi? Eskidendi ya da çok nadirleşti somut yani ele gelir mallara vurgun yapmak. Gelişen ve gelişmeye hunharca iman etmiş olan teknoloji, dünyaya ve insana ait her şeyi dijital kılmak gibi bir aman vermez davaya baş koymuş, harıl harıl çalışmakta ve kparadan tutun da görsel sanatlara dek her şey dijital bir kimliğe kavuşmakta… E, n’olcak ki?

Veri, neslin her şeyi; malı, mülkü, serveti… Dünyada attığımız her bir adımın varsa bir izi, aynı mantık ile dijital dünyada icra ettiğimiz her eylem, o dünyanın kodamanlarının büyük bir iştahla elde ettiği veriye dönüşüyor. Dijitalizmin pençesine düşmüş bahtsız nesiller olarak öz verimizden sorumlu ve yerine göre hükümlü olmak durumundayız. Veri, yani bilgi güvenliği hususunda hassas olup da kitapların muhafazası meselesine değinmemek olur mu?

Ne yani kitaplar, bir tehdit altında mı ki muhafaza etmek gibi bir durum peyda olsun? Belki şu an değil ama peki yarın, onlara karşı bir tehdidin olmadığının garantisini verecek denli keramet ehli kim var, piyasada? Kitaplar ile haşır neşir olan, şu distopik esere aşınadır muhakkak: Fahrenheit 451. Eserde mevzu bahis o ya, ana kahramanımız bir itfaiye eridir ve distopya gereği o ya, itfaiyecilerin görevi yangın söndürmek değil yangın çıkarmaktır ve dahi konu o ya, yasadışı üretimlerin en vesveselisi olan kitapları yakmak, sütün ak olması kadar olağan bir eylemdir, kahramanımız için. Yakmak… Vesvese veren… Kitaplar…

1951’de basılan bu eser, okunması gerekenler listesine alına koysun biz, dijital veri vurgunu hakkında hasbihalimize bir aman verelim. Dijitalleşme, kitap sektörüne de sıçradı ve malum üzere e-kitaplar piyasayı işgal etti. Sayfa sayısının ehemmiyeti, yerini dosya boyutuna bıraktı. Çok yakın gelecekte dijital bir kıyamet senaryosu düşleyin: Tüm e-kitapların kötü kalpli internet korsanları tarafından sonsuza dek yok edilişi… Koklamaya kıyamadığımız kitapların ele avuca sığmaz e-kitaplara dönüşümü… Tüm insanlığın mirası olan eserler, ya olası dijital veri vurgununa maruz kalır ise… Bunun hesabını gelecek nesillere nasıl izah ederiz? Demem o ki kefaret, kitapla ödenmez!..