Televizyon kanallarının bazılarında, sabah saatlerinde ayrı, akşam saatlerinde ayrı olmak üzere, canlı yayında adeta bir mahkeme kuruluyor, bir tarafta, kendisini hem polis ve jandarma, hem savcı ve hakim yerine koyan sunucu, öteki tarafta sanık ve mağdurlar, tanıklar ve izleyiciler yerlerini almışlar. Sunucu, hakim edasıyla duruşmayı açıyor ve insanları yargılamaya başlıyor. Bu yayınları da ülkemizde ve Dünya’nın birçok ülkesinde milyonlarca insan aynı anda izliyor. Ne yazık ki, o programa katılanlar da adeta gerçek bir mahkemede hakim karşısında imişcesine, kendilerini yargılatıyor ve sunucunun
sorduğu tüm sorulara, büyük bir ciddiyetle cevap veriyorlar.

Tabii, oturumun açılıp duruşmanın başlaması ile, olayları hatırlayan ve yeniden yaşayan mağdurların acıları tazeleniyor, sinirleri bozuluyor, bozuk sinirle ağzına gelenleri sayıp döküyor. Hele şükür ki, ağza alınmayacak kadar galiz, çirkin ve ahlak dışı küfürlü konuşmalar sansürleniyor da stüdyodakiler ve televizyon başındaki izleyiciler bu çok çirkin konuşmaları duymuyorlar. Ama, duymasalar da, toplum karşısında söylenmemesi gereken çirkin sözlerin neler olabileceğini az buçuk tahmin edebiliyorlar.

Zanlılar, sunucunun son derece sert azarları ve suçlamaları ve tanıkların iddiaları karşısında, tamamen çileden çıkarak bağırıp çağırmaya, herkes birbirini suçlamaya başlamakta ve stüdyodaki yetkisiz mahkemen, tüm ciddiyetini kaybetmektedir.

Sadece tarafları ilgilendirmesi gereken kişisel ve ailevi sırlar, kişilerin özel hayatları ayaklar altına alınmakta, bu çok çirkin olumsuzluklardan, o kişilerin aileleri, çocukları, yakınları ve tümüyle Türk Milleti zarar görmekte, rencide edilerek aşağılanmaktadır.

İnsanları, Türk Milleti adına yargılama ve cezalandırma görev ve yetkisi, yüce mahkemelerin olduğu halde, bu televizyon kanallarının, adeta mahkemeler kurarak, böyle yayın yapmaları ne derece doğrudur? Bu tür yayınların Türk Toplumuna verdiği ve vereceği zararlar, ileriki zamanlarda, genel bir toplumsal yozlaşmaya ve ahlaki çöküntüye , suç oranında giderek artışlara neden olmayacak mıdır ?

Bir yanda, Türk Toplumun temelini oluşturan geleneksel Türk Aile yapısının korunmasına yönelik konuşmalar yapılırken, öte yandan bu tür yayınların görmezden gelinmesi, çok büyük bir çelişki değil midir ?

Bu televizyon kanallarının son derece sorumsuzca ve pervasızca yayınlarına el atarak ıslah etmek, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının en öncelikli görevlerinin başında gelmesi gerekir.

Toplumun, merak ve endişe ile iyi ve olumlu bir haber alabilme umuduyla açtığı televizyon kanallarına yayın yasağı getiren; toplumun duymak istediği gerçekleri haber yapan kanallara ceza veren RTÜK, bu kanallara neden yayın yasağı neden getirmez ve ceza vermez?

Ne yazık ki, bu kanalların yayın malzemesi olan insanlar: “Sen kim oluyorsun da beni sorgulamaya, yargılamaya ve cezalandırmaya kalkıyorsun? Hakkımda bir şikayet varsa, bir suç işledimse, beni gözaltına, ancak polis ve jandarma alabilir, ifademi de bunlar ve savcı alabilir, beni ancak hakim yargılayabilir.“ Diyemeyecek kadar cahil, bilgisiz ve cesaretsiz midirler?

Televizyon kanalları, yayınladığı içi boş, her türlü sanattan ve sanat anlayışından yoksun, son derece basit, yavan, niteliksiz, topluma hiçbir artı değer katamayan dizilerle kime neden ve nasıl hizmet etmektedir?

Aile bireylerinin birbirine çok yakın mesafede olmalarına rağmen, bir birinden kilometrelerce uzakta imiş gibi avaz avaz bağırdığı, aşağıladığı, hakaret ettiği, şiddet uyguladığı sahneleri seyreden çocuklar ve gençler, büyüdüklerinde: “Babam, anneme bağırıyordu, azarlayıp hakaretler ediyordu, ben de büyüyüp evlendiğimde, karıma böyle bağıracağım ve şiddet uygulayacağım.“ Düşüncesine sahip olarak yetişecektir.

Bireysel ve toplumsal yozlaşmanın önüne geçebilmemiz, rahat ve huzur içerisinde, kavgasız, dövüşsüz yaşayabilmemiz için bilinçli, duyarlı, sorumlu hareket etmemiz gerekmektedir.

Esen Kalınız Değerli Ouyucularım.

DİĞER YAZILARI