Türkçe yani Türk’ün ses bayrağı, dün de bugün de ve eminim ki yarın da yaban ellerin hücumuna hedef olacaktır. Türkçe yani asırlık maya, Türk’ün diline yar olduğundan beri daima onun mahvına ilgi duyanlarla mücadele içinde oldu ve olmaya devam emekte. Ayrıca şuna da inanç duymamız gerekir ki ana sütü gibi helal bir kaynaktan gelen Türkçe; onu koruyan, kollayan ve savunanları ebediyen “kahraman” namıyla yaşatacaktır. Şunu söylemekten kıvanç duyarım: Türkçe uğrunda mürekkep akıtan nicelerine selam olsun..!

Türkçeyi savunmak, ona sahip çıkmak, bariz yanlışlar karşısında uyuyanları dürtmek adına kalem oynatanlardan şu beş kitaba yer vermek niyetindeyim. İşte her biri birbirinden kıymetli eserler…

1- Türkçenin Sırları

Nihad Sâmi Banarlı’dan olma Türkçenin Sırları kitabını okumak ve okutmakla gönülden görevli olduğum inancındayım. Eğer mevzu bahis Türkçenin farkındalığı ise Türkçenin sırlarına erişmek için Nihad Sâmi Banarlı’ya kulak vermek boynumuz borcu mahiyetindedir. Banarlı, edebiyat tarihçisi unvanını yazarlık, şairlik ve edebiyat öğretmenliği vasıfları ile süsleyen bir aydın olmayı başaran bir Türkçe aşığı idi. Türkçenin Sırları’nda Banarlı, 40’tan fazla makale ile Türkçe farkındalığı için kalem oynattı. İşte dikkat çeken başlıklardan bazıları: “Bir Dil Nasıl Güzelleşir, Bahar ve Türkçe, Beyaz Lisan, Kelimelerin İzdivacı, Gönül Sözüne Dair, Sultan Abdülhamid’in Türkçeciliği, Hüzünlü Latifeler” gibi daha niceleri… Türkçenin Sırları ile Türkçenin nice inceliklerine vakıf olmak ister misiniz?

2- Türkçenin Karanlık Günleri

Dil inkılâbı ile Türkçenin karanlık günleri başladı desek doğru mu olur yanlış mı? Bu hususta her kafadan bir ses ve her aydından bir eser çıkacak olsa da Necmettin Hacıeminğlu, “Türkçenin Karanlık Günleri“ ile inandıklarını yalın bir dille ifade etmeyi başarmış. Türkçenin geleceği mevzu bahis olduğu yıllardır, 1930 ile 1950’ler arası ve hatta 1970’lere dek… Türkçenin daha yalın ve öz olabilmesi adına Atatürk öncülüğünde toplanan aydınlar, ilkin çok temiz bir gaye ile işe koyuldu. Çok sonraları yoldan sapan ve Atatürk’ün vefatı üzere azan bir akım peyda oldu: Öztürkçecilik. Türkçeye ve ona can üfleyen Türk’e yar olan nice “kelime”nin ve “kitap”ın, “nutuk”un, “hâkim”in ve hatta “şey”in dilden tasfiyesi istendi. Hacıeminoğlu’ndan olma Türkçenin Karanlık Günleri adlı eser, tek bir amaç güder. O da şudur: "fertlerin millet halinde bir araya gelmeleri için lüzumlu olan bütün unsurlar millî dilin içindedir" sözü ile vurgulanan Türkçenin törpülenmesi hareketine bir “dur” demek. Yazar, bu “dur” ihtarını öyle ciddi ve çetin bir üslupla icra ediyor ki, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibisinden aciz düşüncelileri şöyle hakkıyla enine boyuna bir güzel silkeler. Bu eser ile Türkçenin karanlık günlerine bir meşale olmak istemez misiniz?
3- Dil ve Kültür

Hayatının baharındaydı derler erken yaşta ölenlerin ardından. Suat Yakup Baydur da henüz 41 yaşındayken bu fani dünyadan göçer gider lakin ben onun için hayatının baharındaydı demekten imtina ederim. Niçin mi? Suat Yakup, genç olmasına karşın şahadet anına dek devamlı ilmi çalışmalarda bulunmuş, çok okumuş ve çok yazmış bir Türk aydını idi. Peki, Dil ve Kültür adlı eseri ile Baydur Türk okuruna Türkçe namına neler söylemek istemiş idi? Ana dili Türkçeye bir filolog nazarıyla yaklaşan Baydur; Osmanlıca ile inkılâp sonrası Türkçeyi kıyasa tutar, inkılâp sonrası Türkçenin gelişim yolundaki çabalarını irdeler, dil ve kültür arasındaki münasebete temas eder, Batı kültürü ile Türk kültürünü dil merkezinde karşılaştırır ve Türkçedeki yabancı kelimeleri bir bir ifşa eder; öyle ki Türkçe olduğuna hiç düşünmeden yemin dahi edeceğiniz nice kelimenin aslında yabancı kökenli olduğuna şahit olmak ister misiniz?