başkasının acısıyla başlıyorsa hayatımız, bizim aşkımızla da başlayan başka hayatlar olmalı, ve onların aşkıyla başlayan başka başka hayatlar. her aşktan bir başkaya evrilen dünya döngüsü içinde elden ele hayatlar bırakıp kenara çekiliyoruz. ‘şair sözü elbette yalandır’ı zihnimizde saklı tutup yazıya ve yargılara devam edecek olursak, bir zincirin(aşk zinciri oluyor bu)bir yerinde biz de bir başkayız bir aşka ve bir başkaya bir aşkız.(bak bu tam tiwitlik oldu) öyleyse hem bir sonuç hem bir başlangıç içindeyiz. (ne içindeyim zamanın/ne büsbütün dışında dizelerinin konumuzla alakası yok. nasıl oluyor peki başkasının aşkı ile başlayan bir hayat bizim oluyor? bu soru burada dursun. ya başkası âşık değilse? mesela yağmurla yaprak âşık değilse ve hatta yağmur yaprağı durmadan rahatsız ediyorsa. uykusundan uyandırıyorsa, keyfini kaçırıyorsa?.. yahut yağmur yaprağa değil de mesela buluta âşıksa, ya da gökyüzüne? ve her ikisinden de yüz bulamadığı için ‘elveda’ deyip kendini yeryüzüne bıraktıysa…(dikkat ettinizse sosyal sorumluluk gereği intihar demedim) yaprak, yağmurun hayatının ortasına düşmesini üzerine alınmışsa ve bunu aşk sanmışsa ve bu yüzden yaprak sonbaharda sararıp solmuşsa, bu yüzden gazele dönmüşse, ve bu yüzden çöpçüler süpürüp alıp götürmüşse(çöpçülerin aşk süpürmesi bu olabilir) o zaman bizim hayatımızı kim başlatacak? leylekler tetikte bekliyor biliyorum. hele beklesin onlar.
şaire kalırsa iş, başkalarının aşkıyla hayatımızın başlamış olmasıyla bitmiyor; hınçlarıyla da devam ediyor, sonra düşmanı gösteriyorlar, sonra dövüşüyoruz, sonra bir güzel yenilip ağzımız burnumuz kırılmış halde aynı kışlaya dönüyoruz. belki orda, o kışlakta başlıyordur aşk, birbirimizin ağız burun kanını temizlerken ki yakınlaşmadan doğmuşsa? belki bizim hayatımız o andan itibarendir. belki o hınca ve o savaşa ve yenilgiye ve yenilgiden kışlağa dönüşe kadar bir hayata sahip değilizdir. dede korkut hikayesindeki gibi “ad koyma töreni” orada yapılıyordur ve o yenilgi yerinden itibaren bir isme yani bir hayata sahibizdir. şairin aşk dediği şey işte o hınçla başlayan yenilgiyle kös kös kışlağımıza dönen şeyin adıdır. olamaz mı?
belki hepimiz bir yenilginin çocuklarıyızdır. belki hepimizin her birimizin gizli adaşlığı tam da budur. yani aşk bir ağız burun kırma işidir…
sonrası deli dumrul’un yaptığı kuru köprüden geçip geçmeme meselesidir.
belki aşk deli dumrul’dur ve biz azrail’in canını aldığı gökçe gençlerizdir…
dedik ya şair sözü elbette yalandır