noldu da milyonlarca yıl değişmezi yaşayan insan, son bir kaç yüz yılda; saldırgan, talancı, yetinmeyen, doymayan bir varlık halini aldı?.. evrimci tarih anlayışına göre, "insan ve insanın kurduğu medeniyet sürekli ilerleme halindedir." barbarlar çağı ve medeniyet yutturmacası... eşyanın tekamülü insanın çöküşünü hızlandırdı... biz atlarımızdan inip otomobile bindiğimiz için daha iyi insan olmadık... ve şu milyonluk arabalarımız kapımızın önünde metal yığınından farksız. bir kahramanın savaştan yenik dönerken bile onu teselli eden bir atı vardı... biz ondan da mahrumuz, ama hâlâ kahramanı oynuyoruz...

yutturulan tarih, yutkunan insan türüne

evirdi bizi, açız yutkunuyoruz, kelimelerimiz hâlimizi ifadeye yetmiyor yutkunuyoruz, dünya çiğneyeceğimizden fazla yutkunuyoruz... önümüze serili her şey önümüzü kesiyor. kalemle kağıda çizilen daire içinde kalmış karıncadan farkımız yok, debelenip duruyoruz. korku görünmez yükseltilerle bizi kuşatıyor. ileri denen yer, nefesimizi tıkıyor, geri dönülmesi muhtemel her yolu yok ettik. bize öğretilen tarih bizi çukura itti...

aynanın karşısına geçip baktığımız yüzümüzde, alın çizgimizden çene çükurumuza yayılan yabancılık bizi kuşatıyor... kiminle konuşmaya kalksak, üçüncü cümlemize varmadan uzaklaşıyoruz birbirimizden, kimse kimsenin cümlesini önemsemiyor, anlamıyor hatta, bağırıyoruz; "ben buradayım, beni gör, beni önemse, beni farket" kimsenin kimseye vakti yok, vakit

nakit çünkü ve her birimiz indirimdeyiz. hiç birimize promosyonda bile dönüp bakılmıyor. devasa dünya marketinin küçücük metasıyız...

ata binebilseydik, yüzümüze rüzgar değerdi
uçar giderdik bir dağ başına
bir ırmaktan su sıçrardı yüzümüze
yelesine tutunurduk tökezlese de dilimiz
bir ata binseydik, konuşurduk kendimizle
selam verirdik birbirimize

eğer bir at ...
bizi götürür belki birbirimize