Bir yanda kavurucu yaz güneşi, diğer yanda poyraz. Çatladı, toz duman oldu toprak, boynunu büktü yeşermiş her bir can. Özledik şimdiden yağmurun sesini, getirdiği toprağın mis kokusunu. Ufka bakar olduk gelir mi diye yağmurlar. Söze Evliya Çelebi’nin Aydın’ı betimlediği kelimelerle devam etmek gerekirse “Dağlarından yağ, ovalarından bal akan” diğer bir deyişle de adamı diksen adam biter denilen bu verimli topraklarda, yaz ayları geldiğinde özlemle beklenen bir dost gibidir yağmur. Öyle ki bu özlem coğrafyanın insanlarının, kültürel kodlarına öylesine işlemiştir ki, geçmişten günümüze aktarılan birtakım ritüeller, gelenekler bütününe dönüşmüştür. Ne yazık ki küresel bir hastalık gibi her şeyin hızlıca tüketilip bir kenara atıldığı günümüzde, kültürel mirasımız da silinip gitmektedir. Bu minvalde bir nebze olsun bu unutuluşun önüne geçebilmek amacıyla, genellikle Aydın’ın dağ köylerinde gerçekleştirilen, unutulmaya yüz tutmuş bir yağmur duası geleneğini ele alacağız.

Halk arasında ‘yamı direk’ olarak adlandırılan bu gelenek Aydın’ın farklı köylerinde gerçekleştirilmesi bakımından küçük farklılıklar gösterse de ritüelin temel yapısı aynıdır. Köyde yaşayan çocuklar uzun kuraklık dönemlerinde büyüklerin tavsiyesi üzerine ya da kendi inisiyatiflerine bağlı olarak yamı direk yapmaya karar verirler. Bu karar doğrultusunda da üç gün sürecek olan bir yağmur duası süreci başlamış olur.

Dua köyün neredeyse tüm çocuklarının akşam ezanından sonra belirledikleri bir noktada buluşmalarıyla başlar. Tüm çocukların geldiğinden emin olduklarında şu tekerlemeleri; “Yamı, direk direk buğday, kürek kürek altı ay yağmur, yedi ay çamur, kara koyun kuzulamış, tırnakları sızlamış ver Allah’ım ver sicim gibi yağmur ver”, “teknede hamur, bahçede çamur, ver Allah’ım ver sicim gibi yağmur ver” diye hep bir ağızdan bağırarak ve art arda tekrarlayarak köydeki bütün evleri dolaşırlar. Her bir eve geldiklerinde ev sahibi evden çıkana kadar tekerlemelerini tekrarlarlar. Ev sahibi çıkıp çocuklara gönlünden kopan yumurta, zeytin yağı, ceviz, incir gibi maddi değer taşıyan bir ürün verir. Hemen ardından yine ev sahibi elinde bulunan su dolu bir kap ile çocukları ıslatmaya çalışır. Çocuklar ise ıslanmamak için yine tekerlemelerini söyleyerek kaçışırlar. Bu durum her bir evde tekrarlanır ve köydeki tüm evler bitene kadar iki gün boyunca geceleri sürdürülür. İkinci günün sonuna gelindiğinde çocuklar tüm köyden topladıkları eşyaları satarlar. Elde ettikleri paranın bir kısmıyla, hayır olarak dağıtabilecekleri bir şeyler alıp dağıtırlar, geri kalan kısmıyla da istedikleri abur cuburları alırlar.

Üçüncü güne gelindiğinde, yine çocuklar akşam ezanından sonra toplanır; fakat bu sefer köyün genellikle birkaç kilometre uzağında bulunan Dede olarak adlandırılan namazgaha doğru yola çıkılır. Yolda önceki nesiller tarafından belirlenmiş olan Dede’ye yakın bir noktaya gelindiğinde yağmura ithafen kazaklar ters çevrilir ve yola bu şekilde devam edilir. Dedeye varıldığında ilk olarak mezarın başına üç adet yumurta bırakılır ve eller ters çevrili bir biçimde yağmurun yağması için dua edilir. Sonrasında ise çocuklar hemen dedenin yanı başında uygun bir yere bir küme oluşturacak şekilde oturup aldıkları abur cuburları yiyip sohbet ederler ve böylece yağmur duası son bulur. Halk arasındaki inanışa göre; yağmur duası, sabi kalpleri kötülük barındırmayan çocuklar tarafından gerçekleştirildiği için onların temiz kalpleri hürmetine kabul olur ve birkaç gün içerisinde yağmur yağar.

Konuyu görsel açıdan ayrıntılı olarak incelemek isteyen okurlarımız için 2017 yılında Selçuk Üniversitesi Kısa-ca Kısa Film atölyesi katkılarıyla, geleneği konu edinen “Yamı Direk” isimli kurmaca bir belgesel film yapılmıştır. Bahsi geçen belgesel filme youtube platformu üzerinden “Yamı Direk” başlığıyla ulaşılabilmektedir.