bir okulda öğrencilerin öğretmene yaptıklarını gösteren video; "kırmızılı liseli" olarak etiketlendirdiğimiz bu olay, herkeste bir öfkeye ve öğretmenlere dönük acımayla karışık methiyeye dönüştü...

"kırmızılı liseli/kırmızılı öğrenci/kırmızılı çocuk "siz istediğinizi seçin. annesinden başlanarak tüm sülalesini içine alan seçkin küfürlerle taltif edildi... "o davranışı karşısında daha ne yapacaktık?" diyenleri anlıyorum ve muhtemel her küfür bizi biraz daha arındırıp yunduracak ve bu olayın hiç bir suretle faili/en azından kötü karakteri/ yapmayacak. çünkü biz ve bizim çocuklarımız asla kırmızılı liseli olmayacak. çünkü bizim çocuklarımıza biz; eğitimin en hasını, en afilisini ve muhtemelen en pahalısını sunuyoruz. fayda maliyet boyutuyla baktığımızda bu kadar pahalı bir ürün elbette çürük/defolu olamaz. çünkü bizim çocuklarımız meslek lisesini kazanmaz/kazanamaz. kazanırsa özel okula yollarız ama yine de oraya yollamayız. çünkü bizim ne seviyemize, ne statümüze ne de "senin oğlun nerede okuyor?" sorusu karşısında verebileceğimiz cevaplar içinde yer almaz. peki kimdir bu kırmızılı liseli? annesinin babasının eğitemediği, muhtemelen kendilerinin de bir eğitimi olmadığı gibi sülalesi bozuk, ahlaksız, aşağılık, düşük birileridir(!) kenar mahalle çocuklarıdır. ilkokuldan daha öncesinde başlayan onlarla bizim derin uyuşmazlığımız. çünkü aynı mahallenin fertleri değilizdir.
henüz ilkokulun ilk yıllarında kendini gösterir bu ötekilik. bizim başımızı okşayan öğretmenler, onların saçlarındaki kirin ve pasın muhabbetindedir. /olmayanları bir kenarda tutalım/ bizim çocuklarımız belirli gün ve haftalarda hep önde ve hep vazifelerini/şiirlerini/rollerini/ ezber etmiş halde hazır ve nazırdırlar. çünkü evde anne/baba şefkatiyle aşırı sevgi ve ilgi gösterisiyle kim bilir kaç prova almıştırlar. ama onlar müsamere yerine, dizili sıraların arkasından bakarlar ve bol alkış tutarlar, ya da bir şiir de onlara düşmüşse, en güzel yerinde tökezlerler, yutkunurlar... içine gömülür giderler. hiç aferin tablosunda resimleri olmaz. hiç velileri güzel şeyler için okula çağırılmaz, ön sırada oturmazlar, ödevleri tam, harçlıkları dolgun değildir. kavgayı erken öğrenirler, dizleri çokça yaralanır, elbiseleri erken yırtılır. burunları akar, elleri kirli, terleri pis kokuludur. onlar oralarda bir yerdekilerin çocuklarıdır. bizim asla değildirler. hikaye böyle böyle dal budak sarar. fidanlar kaba,sert,acımasız, hoyrat ağaca dönerler. altındaki gölgesi bile bizi ürkütür. çünkü tekin değildirler. bizim çocuklar iyi okulların iyi bölümlerinde erasmus/yurt dışı bursu/erken iş anlaşmaları yapma hayaliyle meşgulken, kırmızı liseli okuldan kovulmamışsa lise bitmiş, askere gitmiş, dönüşte asgari ücretli bir işte çalışmaya razıdırlar ve sömürülmeye hazır kıtadırlar.

evet onlar öğretmeni madara ederler, sokakta bizi tedirgin ederler, ama bir gün mutlaka bizim iyi çocuklarımızın iyi iş yerlerinde iliklerine kadar sömürülürler... çünkü onların okullarda bize çektirdiklerini ödetme sırası bize gelmiştir.

öğretmeni kucaklayan kırmızılı liseli değil de, özel okul formalı bir öğrenci olsaydı yine tepkimiz böyle sert ve ceberut olur muydu? yahut kırmızılı liseli öğretmenin onurunu meslek şerefini yerle bir ederken, bizler bizim nezih okullarımızda haysiyet heykelleri mi dikiyoruz öğretmenlerimiz için.

beni adımla çağırın...