80'lerin kayıp nesli yeni bir kayıp nesil mi yarattı?

Elimizdeki bu yoğunluktaki en son gençliği bir hayal dünyasında kaybettik. Her şehre bir üniversite vaadi geniş halk kesimlerinin numayişleri içinde gerçekleşmişti. Gerçekte akademinin böyle bir şey olmadığını çok acı tecrübelerle öğrenmek üzereyiz. Meslek sahibi olmakla akademik kariyer birbirine karışmış durumda. Şuan ki gençlik ne doğru dürüst bir meslek öğrenebilmiş ne de akademik bir nosyon alabilmiş değil. Kayıp bir nesil, kayıp bir ülkenin de temelini oluşturuyor. Bunu oluşturma mantığı uzun zamanlardır kontrol altında tutulmak istenen bir ülkenin sistematiğinde gizli. Tüm toplumsal otoritelerin en çok istediği bu kontrol duygusu onların ve tüm ülkenin altına konan en büyük bombaydı oysa ki. Kaybolmuş bir gençlik ne yapacağını bilmeyen ve kırılgan bir toplumsal alt yapıyı meydana getirmiş durumda. İçinden çıkılmaz bir döngü içinde devinen bu gençlik ülkenin ne demek olduğunun bile farkında değil. Bu yüzden çözemediği bu problemden kaçmaya yani ülkeyi terk etmeye çalışıyor. Bütün bu problemleri aslında yaratan yalnızca siyaset değildir. Kontrol duygusuna içsel olarak istekli, uzun süredir devam eden gelişmemişlik duygusuyla ezilmiş bir psikoloji içinde devinen geçmiş nesiller, evlatları için en kolay yolun bu olduğunu düşünüyordu.

Okuduğun zaman ezilmişliğin ve eşitsizliğin giderilebileceğini zanneden nesiller, siyasetide bu şekilde yönlendirmiştir. Herkes değer vermediği, küçümsediği mesleklerden üniversite yoluyla kurtulabileceğini zannediyordu. Ama geldiğimiz sonuç bunun böyle olmadığını, toplum olarak en değerli varlığın, çalışma ve üretmenin anahtarının meslek olduğunu acı bir şekilde öğretti.

Şu anda geldiğimiz bu gelişmemişlikte ısrara bir suçlu aranıyor. Toplumsal hiddet ve çatışmanın alt yapısı bu gudubetten oluşuyor. Oysaki siyaset dediğimiz şey bizatihi toplumun aynasıdır. Gelinen sonuçların müsebbibi toplumsal kültürel çözülmedir. Gelişmemişliğin hastalığı hep bir suçlu aramaktır. Oysa suçlu iç toplumsal bünyedir.

Sonuçta yok olmuş bir akademi, mesleksiz bir gençlik ve kaybedilen bir ülke! Fakirlik girdabında yanan, çatışan, umutsuz bir gençlik ve toplum. Siyasetten medet uman, siyaseti tüm olayların odağına yerleştiren kendisini yok sayan bir toplum... Çözümün odağında bireyin olduğunu ve bu bireyin nitelikleriyle bağlı bir toplumun tek anahtar olduğu hala anlaşılmış değil.

En azından bu gençliğe bu ülkenin kurtuluşunun dışardan bir güçle olamayacağı, mücadelenin tüm zorluklarıyla bu topraklarda yapılması gerektiği İyi anlatılmalı. Anlamsız bir cesaretle, yüzümüzdeki güvenle yurt dışında aranan maceralar, batının ırkçılık bakışıyla yerini derin bir hüzne bırakabilir.

Unutmayalım ki ülkenin en kötü dönemlerinde o efsane kadrolar kaçacaklarına, batmış bir ülkeyi ayağa kaldırmışlardı. Yüce Atatürk'ün gençliğe hitabesini, yurt dışına çıkmak isteyen gençlere ve bunu tetikleyen babalara anlayarak tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.
Saygılarımla

DİĞER YAZILARI