Merhaba Aydın'ın aydınlık yüzlü insanları
Bir kente gittiğim zaman ilk işim o kentin eski yerleşim yerlerini gezmek olur. Sonrasında da tarihi yerlerini görüp öğrenmek isterim. Zaman zaman o kentte yaşayanlardan daha çok gezip gördüğümü fark ederim.
Bakmak başka şey, görmek bambaşka.
Aydın'a ilk kez geldiğimde oturduğumuz ev Güzelhisar mahallesinde bulvar üzerindeydi. Aydınoğulları zamanında şehrin adı Aydın Güzelhisarı olmuş sonra da Aydın adını almış. Bana göre şehre kişiliğini, verilen adlar oluşturuyor.
Ülkem işgal altındayken, Aydın'da nasibini almış. Kırk aya yakın işgalden sonra (25 Mayıs 1919-7 Eylül 1922), bağımsız il olmuştur. Dünya durdukça da bağımsız olsun.
Aydın'da hüküm süren tüm devletlerin izi hâlâ görülmektedir.
Türkiye'de demiryolu kurulan ilk şehir olmanın özelliğini taşır.
Hele ilçeleri...
Zamana yaydığım ve gezip gördüğüm birbirinden güzel ilçeleri. Söke'de çöp şiş ve keşkeği, körüklü efe çizmeleri, Priene antik şehri.
Nazilli'nin kapansa da efsane Sümerbank fabrikası, en uzun sağlıkla yaşayanların olduğu yer derim.
Bozdoğan derken, aklımdan incir gelir geçer. Güzelim pideleri gelir geçer.
Kuşadası, Dilek yarımadası ve Ulusal Park, Aydınlıların kısa kesip Ada dediği ormanın denizle bütünleştiği ve tüm çarpık kentleşmeye rağmen hâlâ tatil beldesi olma özelliğini sürdüren yer.
Ve Didim, Apollon Tapınağı ve Didyma, Milet ve Priene Antik Kentleri, akvaryum gibi koylarıyla bir tatil cennetidir.
Benim için özelliği olan bir diğer yer Karacasu.
İlk akla gelen pide de olsa, Afrodisias antik kenti benim için ilk sıradadır. İkinci Efes demişimdir. Ve Ara Güler'i anmamak olur mu? 1964 yılında bir baraj açılışı için gittiğinde yolunu kaybetmeseydi, Geyre beldesinde köylülerin tarihle iç içe yaşadığını fotoğraflamasaydı nasıl fark ederdik tarihin izini?
Sultanhisar'da Nysa'yı anmadan geçilmezse, Atça'nın da kokulu çileklerini anmadan geçmek olası değil. Ayrıca işgal sonrası ilk şehircilik planı burada uygulanmıştır. Bu plan Paris modeliydi. Türkiye’de başka bir yerde bu plan yoktur. Yıllar geçse de, Paris’e gitmesek Datça’ya gider örnek alırız.
Çine'de meşhur köftecilerde mola vermeden geçilmiyorsa, Germencik'te de incir ve deve sucuğu almadan geçilmez ki. Ya İncirliova? Neredeyse yürüme mesafesi Aydın'a. Vallahi abartmıyorum. Hepi topu 12 km.. İncirin başkenti burası bence. Ortaklar'da çalıştığım süre içinde, yol boyu incir ağaçlarını gözlemlemişimdir hep. Kupkuru dalların, usul usul kahverengiden yeşile dönmesi adeta bir görsel şölendir.
Kuyucak der demez, aklımdan Sabahattin Âli gelip geçer, bir kıyıdan Kuyucaklı Yusuf bakar geçmişten bugüne.
Yenipazar'da pideci ustalarının yetiştirilip, Türkiye’nin her tarafına dağıldıkları yer derim, iyi ki varlar derim. Yoksa bu kadar insan o güzelim tattan mahrum kalacaktı.
Menderes Vadisinin en dar yerinde bende buradayım diyen Buharkent. Tripolis antik kentiyle kucak kucağa, geçmişten günümüze.
Karpuzlu, Koçarlı ve Köşk...
Karpuzlu İlk kadın muhtar Gül Esin kadınların siyasi kimliğinde bir örnek oluşturmuştur. Alinda antik kentini bağrında saklayan, dokusu tarih olan ilçe.
Savaşçı Kadınlar Diyarı olarak bilinen, bugünkü Mersinbeleni Köyünün güney bölümündeki harabelerde yaşadığı belirlenen Amyzonlar'ın yaşadığı yer Koçarlı. Günümüzde kilosu 150-200 TL’yi bulan çam fıstığının (künar) baş kentidir.
Köşk denilince yetiştirilen ürünlerle göz dolduran bir ilçe görürüz.
Ben bir bütün olarak bu sarı sıcak kenti sevdim. İlkbaharda çıldıran doğasıyla, bereketiyle.
Dileğim kenti kuşatan, yetiştirilen ürünlere ve havaya zarar veren jeotermallerin bir an önce alınacak önlem ile daha az zarar vermesi. Kendi elimizle bu güzelliklere ihanet etmeyelim. Dur diyelim.