Bağırsak mikrobiyotasının, kilo alıp-verme, var olan sağlığın devam ettirilmesi ve hastalıkların oluşmasında önemli bir faktör olabileceği üzerinde oldukça fazla durulmaktadır. Bağırsak mikrobiyotası ‘’ bağırsakta yaşayan virüs, bakteri, mantar’’ olarak da ifade edilmektedir. Vücudumuzun her yerinde bu mikroorganizmalar vardır. Ancak sadece bağırsaklarımızda bulunun bu mikroorganizmaların ağırlığı 1,5-2 kg arasındadır. Yediğimiz besinlerle bağırsak mikrobiyotamızdaki bu organizmaları da besliyoruz. Bu organizmalar olmadan, meyve ve sebzeyi tam sindiremeyiz. K vitamini, B12 vitamini, B2 vitamini, B6 vitaminini ve diğer birçok besin öğesinin üretemeyiz. Vücudun ilk savunma hattını oluştururlar. Vücuttaki zararlı maddeleri parçalayarak ortadan kaldırırlar. İltihabı kontrol eder, alerji veya otoimmün hastalık gelişip gelişmediğini kontrol ederler. Yani sağlıklı olabilmek için içimizdeki bu minik canlılara bağımlıyız.
Bağırsağımızdaki bu dünyadan, tüm bu olup bitenlerden etkilenmemek mümkün değildir. Eğer bu sistemde bir dengesizlik var ise; kilo alımı, Tip 2 diyabet, huzursuz bağırsak sendromu ve birçok hastalığın gelişmesi olasıdır. Beslenme alışkanlıkları, bağırsak mikrobiyotası üzerinde en güçlü etkiye sahiptir. Yüksek yağ ve şeker içeriği yüksek bir beslenme programı, gereksiz antibiyotik kullanımı, stres, hareketsiz bir yaşam bağırsağın bu iç dünyasını olumsuz etkiler.
Tıbbın babası Hipokrat ‘’Bütün hastalıklar bağırsakta başlar’’ sözüyle milattan önce bağırsak sağlığının önemine dikkat çekmiştir. Günümüzde yapılan çalışmalar da bunu desteklemektedir. Beslenme alışkanlıklarımız (diyetimiz) bağırsak mikrobiyotamızın içeriğini ve işlevini etkiler. Uygulanan diyet, bağırsak mikrobiyotası üzerinde uzun vadeli seçici bir baskı uygular. Batı tarzı beslenme modeli, bağırsak mikrobiyotası üzerinde olumsuz etkilere neden olurken, Akdeniz ve vejetaryen beslenme modelleri tam tersi etki yaparak sağlığa olumlu etki yapar.
Kötü beslenme alışkanlıkları, fazla yağlanmaya ve enerji üretimine neden olan bakterilerin sayısında artışa neden olur. Bu yüzden her gün yenilen yiyeceklerden fazladan 150 kalori elde etmemize bu da yıllık 7-8 kg kilo artışına sebebiyet verir. Belki de fazla kilolarımızdan bağırsaklarımız sorumludur.
Bağırsak sağlığı için beslenmemizde ağırlık vermemiz gerekenler probiyotik ve prebiyotiklerdir. Probiyotikleri, bağırsamızda yaşayan dost bakteriler olarak tanımlayabiliriz. Prebiyotikler ise, insanlarda sindirim enzimleri tarafından sindirilemeyen ve bazı faydalı bakteri gruplarının aktivitesini zenginleştiren kısa zincirli karbonhidratlardır. Sindirilemeyen lifler de diyebiliriz. Prebiyotik bakımından zengin sebze ve meyveler arasında yer alan enginar, kuşkonmaz, yer elması, pırasa, sarımsak, soğan ve muz mutlaka tüketilmesi gereken besinlerdir. Mikrobiyota sağlığını destekleyen besinler arasında polifenollerden zengin besinler de yer alıyor. Polifenollerden zengin besinler; yaban mersini gibi meyveler, çay, kahve, soğan, kuşkonmaz, enginar gibi sebzelerdir. Sebze ve meyvelerde bulunan hem polifenoller hem de lif bağırsak mikrobiyotasındaki dost bakterileri artırarak bağırsak sağlığına katkı sağlamaktadır.
Elma, yumurta, yeşil çay, acı biber, karabuğday, yulaf, kefir, baklagilller, bitter çikolata, yeşil yapraklı sebzeler, keten tohumu, sert kabuklu yemişler, kahve, enginar, avokado, zencefil, zerdeçal, tarçın, kimyon, rezene, kişniş, fesleğen, biberiye, kakule, kekik, zeytinyağı, keten tohumu yağı ve balık yağı bağırsak florasına destek sağlamaktadır.
Temelde Akdeniz diyet modeli benimsemek sürdürülebilir bir bağırsak sağlığı için oldukça önemlidir. Akdeniz diyeti, mevsimine göre yerel üretilen ve en az işlenmiş besinleri tüketmeyi önerir. Zeytinyağı temel yağdır. Peynir ve yoğurt gibi süt ürünleri orta düzeyde tüketilmelidir. Meyve, sebze, tam tahıllar, bakliyat ve sert kabuklu yemişlere oldukça fazla yer verilir. Yüksek miktarda balık, az miktarda beyaz et tüketimi vardır. Kırmızı et ise nadiren olmalıdır. Şekerli atıştırmalıklar ve eklenmiş şeker içeren ürünler, işlenmiş etler, rafine besinler ve trans yağların tüketimi önerilmez.