Rüyamda gün doğmak üzereydi. Öyle ki evlere günün ilk şavkının düşmesine çok az kalmıştı. Birden gecenin derinliklerine ilişti gözlerim. Henüz gün doğmadan önceki o kesif karanlığa doğru bir göz attım. Birden Satürn gezegenini gördüm sol tarafımda ve beride Güneş ile Ay’ı.

Rüyamda Güneş, Dünya’ya doğru ağır ağır ama bariz ve kesin bir gözle görülecek şekilde net olarak aşikar bir şekilde yakınlaşmaya başlamıştı. Aynı zamanda bir Güneş Tutulması haline benzeyen bu hal, evleri de adeta mosmor bir renkle kuşatmıştı…

Bu rüyayı görelim 10 yıl kadar oldu, herhangi bir tabire dönük bir bilene sorma merakım olmadı hiç ama halen belleğimde ilk gördüğüm günkü gibi arı duru net bir görüntü olarak gözlerimin önüne gelir ara ara. Hiç unutamadığım aklımdan çıkmayan 3-4 tane rüya daha vardır ama içlerinden iki tanesinin etkisinden bir süre çıkamamışımdır. Bu iki tane rüyadan önem derecesi benim için ikinci sırada olan rüyaya gelince olduğu gibi aktarıyorum; (Nedense çoğu kişiye de anlatmadığım bu rüyanın artık tüm detaylarıyla birlikte yazıya dökülmesi gerektiğini hissediyorum)

Rüyamda, o güne kadar hiç gitmediğim Afyon Ovası'nda aşırı kalabalıklar içinde kalmıştım. Bir izdiham hali söz konusuydu. Yığın yığın insanlar, çaresizlik içinde bir o yana bir bu yana savruluyordu. Öyle ki ovaya iğne atsan yere düşmez haldeydi. Derken kendimi birden ovada en arka sıralarda bulunduğum konumdan biraz daha ilerilere sürüklenir gibi hissettim. Kafamı yukarı doğru kaldırdığımda karşımda, Kocatepe'de tam da Afyon Ovası'ndaki Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni izlerken hafifçe öne eğilerek efkarla sigarasını içtiği noktada, devasa bir koltuk üzerinde devasa bir surette Atatürk vardı.

Yüzü solgundu ve çehresinde aşırı bir moral bozukluğu hakimdi. Onu izlemeye koyuldum. Arada bir ovayı süzerken yüzünü ekşitiyor, dudaklarını içe doğru kıvırarak başını olumsuzluk bildirircesine ağır ağır sağa sola sallıyordu. İtiş kakış içinde biraz daha ileri sürüklendim. Kafamı tekrar kaldırdığımda Atatürk ile göz göze gelmiştik. Bana bakıyordu. Ansızın yüzünü iyice somurtarak keskin yüz ifadesiyle gözlerini benden ayırmadan başını ağır ağır arkasına doğru çevirdi. Bana sanki arkasında ne olup bittiğini görmemi ister gibi bir hali vardı.

Gözlerini arkasına çevirmesi ile birlikte sıra sıra koltuklara oturmuş mutlu bir azınlığın ovada olan bitenlerden habersiz neşe içinde olduğunu gördüm. Kimileri ortada vals dönüyor, kahkahalar atıyor., kimileriyse rahatça yayıldıkları koltuklarda şen kahkahalar içinde vals dönenleri alkışlıyorlardı. Sonra birden yine Atatürk'ün yüzüne ilişti yine gözlerim. Arkasındaki olup bitenlerle ilgili olarak çehresine tam bir hayal kırıklığı hakimdi. Yüz ifadesi iyiden iyiye ekşimişti. Ağır ağır Ova'ya çevirdi başını ve tekrar göz göze geldik. Kaşlarını çatarak kendinden emin bir şekilde emreder gibi bana baktı baktı baktı!..

Rüya bu, rüya işte denilip de geçilebilir sonuçta ama sahiden insanı etkisi altına almaması bana göre mümkün değil. Kim olursa olsun bu rüyayı görseydi muhakkak etkisinde kalırdı diye düşünüyorum. Ben bu rüyayı gördüğümde tam 17 yaşındaydım. Lise mezunuydum ve gazetecilik bölümünü 6 puanla kaçırdığım için akademik eğitim hayallerini bir sonraya ertelemiş, Çine’de Atatürk Caddesi’ndeki bir kahvehanede garson olarak çalışan bir gençtim.

Bir süre etkisi altında kaldığım bu rüyadan sonra Atatürk’ün hayatının tüm yönlerinden, sarfettiği tüm sözlere kadar yoğun araştırmalarda bulunmuşumdur. Hatta 2010 yılında yazdığım Sarızeybek şiiri de bu rüyanın bir tezahürüdür. Evet bu araştırmalarım sonrasında ve devam ettiği süreç dahilinde sanırım 18 yaşındayken yani bundan tamı tamamına 12 yıl önce bir gün Atatürk’ün bir sözüyle karşılaştığımda birden gözlerimin önünde gördüğüm rüyanın nasıl da canlanıverdiğini hiç unutamam.

Peki, neydi Atatürk’ün o sözü biliyor musunuz? Acaba Atatürk, bu sözüyle tüm benim yaş kuşağımdakilere bir mesaj mı göndermişti diye kendime kendime sormaktan alamadığım, kendimce rüyayı yorumlamaya kalkıp anlam yüklemeye çalışmama vesile olan o sözü aynen aktarıyorum;

“MİLLETİN BAĞRINDAN TEMİZ BİR NESİL YETİŞİYOR. BU ESERİ ONA BIRAKACAĞIM VE GÖZÜM ARKAMDA KALMAYACAK!”