Ülkemiz deprem bölgesinde. Bu gerçeği bilerek hiçbir şey yapmadan yaşıyoruz. Hiçbir şey yapmadığımız için de her deprem bizim için felaketle sonuçlanıyor. 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümünde bunu bir kez daha gördük.

Gündemimiz depremin verdiği hasarlar olmamalı, alınabilecek önlemler olmalı. Kurtarma ekiplerini geliştirmeye değil, kurtarılacak bir durum oluşmaması için harcamalar yapılmalı. Düzenlenen etkinliklerde, her mecrada yapılan konuşmalarda bir kez daha gördük ki deprem konusuna yanlış yerden bakıyoruz, yanlış şeyleri konuşup yanlış adımlar atıyoruz. Bu nedenle deprem sorununu aşamıyoruz, dünyadaki en korkunç sonuçları biz yaşıyoruz.

Felaketin büyüklüğünü yarıştırmak yerine felaketin önüne geçilmesi için bir şey yapılması gerekiyor. 17 Ağustos’ta Nazilli’de deprem sorununa dikkat çekmek için konferans düzenlendi. Salonda bir avuç insan yoktu. Konuşma yapacak kişiler ve görevliler vardı. Gönüllü olarak dinlemeye gelen iki üç kişi bile yoktu. Bu bile depreme verilen önemi göstermeye yetiyor aslında.

Şehirler yanlış planlanmış deniyor mesela. Şehirler planlanırken yapılan hatalar neden hala devam ettiriliyor peki? Geçmiş dönemlerde yapılan hatalar nelere yol açıyor acı bir şekilde tecrübe ettik de neden hala aynı yanlışı sürdürüp hala geçmişte hata yapanları suçluyoruz? Neden bir şeyleri değiştirmek için uğraşmıyoruz? Burada sorun sadece yöneticilerde ya da şehir planlamacılarında değil hepimizde. Hepimiz hala üzerimize düşeni tam olarak yapmıyoruz. Onca acıyı yaşayıp da üç, beş gün sonra unutup normal hayatımıza dönebiliyoruz. Sadece doğrudan bizi etkileyince mi sorun oluyor anlamıyorum. Şimdi birkaç kapı çalıp sorsam acaba kaç kişinin evinde deprem çantası vardır? Depremin hemen ardında yaşanan panik havası kısa sürede değişti ve deprem yine unutuldu.

Koskoca şehirler yok oldu, üstelik bu şehirlerden bazıları ilk kez yıkılmıyor. Hatay yedinci kez yıkıldı. Şimdi sekizinci şehir yine aynı yere yine aynı umarsız anlayışla inşa ediliyor. “İnsanlar evlerine girsin” Tamam insanlar evlerine girsin buna karşı çıkan yok ama o evler tekrar aynı kişilerin olmasa bile yine birilerinin başına yıkılmayacak mı? Garantisini kim verebilir? Şehir planlamak bu kadar kolay mı?

Uzun lafın kısası bu konu bizim en büyük sorunumuz ve bunu aşmak için hiç kimse hiçbir şey yapmıyor. Sayfalar dolusu yazı yazmaya devam edebilirim, ufacık bir şeyin değişeceğini bilsem yazarım da. Sonuçta yeni bir depremde daha aynı şeyleri konuşmaya devam edeceğiz.