Kaç kez kapandı kapılar suratıma sayısını bile hatırlamıyorum. Hafızası, matematiği iyi olan ben. Yine kapanmıştı işte. Ve ben yine eğilmeden, uçsuz kucaksız bir özgüvenle yine, yeniden 'Ben bana yeterim' demekle yetinmiştim. Sahi yetebilir miydim kendime? Bir simyacı misali tekrar düştüm yollara. Aslında tek aradığım kapısız bir ülke, bir şehirdi. Ne de olsa kapılar konusunda şanssızdım. Yüzüme kapanıyordu her biri derken geçen zamana aldırmadan yürümeye başladım. Bir taraftan kendime yanlış yerde olduğumu söylüyordum. Gökyüzünde hayat olsa diyordum e nasılsa orada kapıyı da ihtiyaç yok. E peki ipleri bırakmak mıydı doğrusu? Ellerim yeterince kanamamış mıydı? Olsun demekle yetindim sadece. O açılan yaralar birer anıydı aslında. Geçtiğim yolları unutmayayım diye. Gökyüzü de kaplıydı beddualarla, haykırışlarla. Yani öyle temiz, parlak bir yer de yoktu. DÜNYA ismini Dürüst olmayan, Üslubu sert, Nankör, Yokluk dolu. Acımasız kelimelerinin baş harflerinden almamış mıydı? Yani dünyada Duyarlı, Unvansız, Nazik, Yansız, Anlaşılan kimselere açılacak bir kapı da yoktu. Dünya böyle kişiler için yaşanacak bir yer değildi. Umutsuzluk yine yok. Böyle güzel insanlarla başka bir dünyada buluşmak dileğiyle.