Uçağın kalkma saatine çok az kalmıştı. Hava alanına gelmiştim çoktan. Tabii ki beklemeliydim. Bu uçağı kaçıramazdım. Ne de olsa uçağın bu seferi çok özel. Nuh'un gemisi misali sadece özel, iyi niyetli kimselerin kabul edildiği bir sefer bu.

İyi kimselerin soyunun tüketeceği endişesi ile düzenlenmişti bu uçuş. Son kalan bu ırkın koruma altına alınması gerekirdi. Heyecan ile bekleyen insanlar ile bekleme salonunda beklemekteyiz.

Şaşırtıcı bir hal ile burada bulunan herkes birbirine çok saygılı, güler yüzlüydü. Ee tabii böyle insanları görmeyeli çok oldu malum. Hatta centilmen bir şekilde tüm bekleyenler için çay almıştı bir tanesi. Bir başkası 'açlık durumunuz nasıl efendim 'demişti kibar bir ses tonuyla. Bir diğeri elindeki kitabın güzelliğinden bahsediyordu.

Az ileride toplanan bir gruptan kahkaha sesleri geliyordu. Ortam umut kokuyordu kısacası. Derken uçuş için son kapıya alınıyoruz. Hayret ama dedik ya bu yolcular başka. Herkes sıraya girmiş gayet düzenli. Ve mükemmel uçağın içerisine girdik. Öndeki bir diyalog dikkatimi çekiyor.

Bir bayan yanındaki bir beye 'çok özür dilerim. yer değiştirmemiz mümkün mü? Cam kenarında oturamıyorum da’ diyor. Bey efendi ise 'tabi ki hanımefendi ne demek' diye cevap veriyor.

Gülümsediğimi fark ederken gittiğimiz yer kim bilir ne kadar da güzeldir diye mırıldanırken buluyorum kendimi. Ne kadar süre geçtiğini fark edemeden alarm sesi ile uyanıyorum.