Faizlerin düşmesi ile birlikte gözler bankalara çevrilmişti. Çünkü düşen faizlerle birlikte hem kamu hem de özel bankaların kredi vermek için hazırlık yapmaları ve oranlarını da bu doğrultuda güncellemeleri gerekir. TCMB’nin yayımladığı raporda bankaların, işletmeler, taşıt ve diğer bireysel krediler için uyguladıkları standartları gevşettiği, konut kredileri için uyguladıkları standartları ise temelde aynı bıraktığının görüldüğü bildirildi.
Bunun özeti şu, bankalar artık yavaş yavaş kredi verme eğilimine girmeye başladılar. Piyasalarda genelde bankaların kredi verme zorunluluğu varmış gibi bir algı bulunuyor. Fakat hiçbir bankanın müracaat edilen krediye olumlu cevap vermek gibi bir zorunluluğu yok. Bankalar kullandırdıkları krediler karşılığında kâr elde edecekler, bu doğru bir yaklaşım fakat kredilerin geri dönüşü de bir o kadar önemlidir. Hiçbir banka batık kredi ile uğraşmak istemez. Bu sebeple piyasa koşullarının olumsuz olduğu durumlarda standartları artırarak kredi kullanım oranını azaltma eğilimine giderler. 2018 son çeyreğinde ve 2019 yılında da müracaat edilen kredilere verilen olumsuz yanıt sayısı bir hayli fazlaydı. Bunun sebebi, firmaların kredi şartlarını sağlamıyor olması. Kredi şartları nedir diye soracak olursanız, bunun bir standartı yok. Genel hatlarıyla hepimizin bildiği birtakım standartlar mevcut olsa da her banka kendi özel şartlarını belirleme hakkına (haklı olarak) sahip.
Bu durumda nakit ihtiyacı artan ve faizlerin henüz düştüğü piyasalarda hem bireysel hem de ticari kredi talebinin artması beklenir. Bankaların kredi verme eğilimine girmesi ile birlikte yakın bir zaman diliminde piyasadaki nakit döngüsünün hızlanacağı beklenebilir. Bu nakit döngüsünün iş hacmine etkisini kestirmek mümkün olmasa da piyasaları canlandıracağı kaçınılmaz bir gerçek.
Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur ki kredi demek borçlanma demektir. Şu anda piyasadaki durgunluğun etkisiyle bireylerin ve işletmelerin borç yükünün arttığı da hesaba katılacak olursa, kullanılan kredilerin borç karşılığına ayrılması demek mevcut borçlanmaların maliyetinin de artması anlamına gelir. Bu durum da beklenen bir durumdur. Böyle durumlarda her bireyin ya da işletmenin finansal hesaplamalarını düzgün yaparak optimal düzeyde borçlanması, kredi limitlerinin tamamını mevcut borçlarına kullanmaması gerekmektedir. Hâlihazırda işletmelerin durgunluktan kaynaklanan eksikliklerinin (hammadde ihtiyacı, satılacak mamül ihtiyacı vb.) iyi hesap edilerek bunlar için de karşılık ayırması gerekecektir. Yani, rafında satacağı malı kalmamış ya da çeşiti azalmış ve bir taraftan da borcunu ödeyememiş esnafın sadece borçlarını ödemek için kredi limitlerini kullanması durumunda işletmeden borç ödemek için yeterli nakit döngüsünü sağlaması biraz zor olacaktır. Bu sebeple finansal hesaplamaların iyi yapılması ve gereksiz borçlanmalardan kaçınılması gereken çok ama çok kırılgan bir dönemdeyiz.
Genel olarak son yıllarda bankacılık sektörünün piyasalardaki hâkimiyetinin artmış olduğu kabul edilen bir gerçek. Öyle ki, ülkemizdeki büyük ölçekli şirketlerin bile borçlarının sermayelerine oranı beklenenin çok üstünde. Bu ve benzeri durumlarda borcun borçla yapılandırılması her ne kadar elzem bir durum olsa da işletmelerin yapılandırma maliyetlerinin kârlılıklarını önemli oranda azaltacağını da unutmaması gerekmektedir. Yani klasik bir ifade ile anlatacak olursak borç yiyen kendi kesesinden yer! Birçok işletmenin borçlanmak durumunda olduğu bir gerçek, tavsiyem piyasa kredinizi sonuna kadar kullanıp borçlarınızın bir kısmını piyasa kredinizle ve daha düşük maliyetlerle yapılandırma yoluna gitmeniz. Unutmayın, gereksiz borçlanma sizi tahmin ettiğinizden daha büyük çıkmazlara sürükleyebilir.
Sağlıkla kalın, hoşçakalın.