Şu köşeyi de döneyim bitecek, şu yolun sonudur mutluluk diyerek ne çok kandırmışız kendimizi...
Bize ait olmayan yollarda, bize ait olmayan yüreklerde barınmaya çalışmışız hep..
Ertelemişiz yüreğimizi, kandırmışız kendimizi...
Yüreğimizden çok mantığımızı dinlemişiz meğer...
Ve gün gelip kan kaybından can çekişen yüreğinle baş başa kaldığında anlıyorsun, hayatın karmaşasında neler kaybettiğini...
"İçimden geleni de yaptım, elimden geleni de...
Olmayınca olmuyor...
Bir sızı bıraktım geçmişe...
Sırtımı döndüm canımı acıtan her şeye..."
Desen de çoğu zaman, en ufak bir kırıntı seni dağıttığı an, kendinden kaçabilecek bir yer arıyorsun...
Oysa ki bilmez misin ki, her şeyden kaçsan da, kaçamayacağın tek yerdir yüreğin....
Tek bir özürle her şeyi unutacağını bildiğin halde, hiç dilenmeyen bir özür getirir seni kendine...
Acıyan yüreğine su misali bir özür...
Bunu bile sana çok gören insanlara olan zaafın acıtmaya başlar yüreğini...
Her yeni gün yeni bir ders değil midir hayatımıza... Umutla başlayıp hüzünle devam eden ve sonucunda bizi biz yapan dersleri veren bir öğretmen...
Canın yanıyor biliyorum... Hak etmedim diyorsun... Onca acıya rağmen tek bir özür dilese yine affedersin, yine merkezi olur hayatının ve yine yine her şeye rağmen onun verdiği acıyı da seversin...