Doğrudan konuya girelim,
Diyelim ki 1 milyon nakit paranız bankada ve bunun ile birtakım yatırımlar yapıp para kazanmak istiyorsunuz.
1 milyon lira orta ölçekli bir yatırım yapmak için oldukça az sayılabilecek bir meblağ, bunu belirtmeme gerek yoktur sanırım. Eşinizden dostunuzdan fikir alıyorsunuz. Kimisi imalat sektörüne girmenizi istiyor, kimi ticaretle uğraşmanızı tembihliyor.
Alacağınız riske karşılık elde edeceğiniz kazancı tam olarak kestiremiyorsunuz. Personel sorunu, kira, vergiler, genel giderler, tahsil edilemeyen çekler, senetler, rakipler, bürokrasi ve daha birçok sorun sizi bekliyor. Sonra bankadan bir teklif alıyorsunuz ve 1 milyon lira için vadeli mevduatınıza aylık 20 bin lira teklif ediyor. 20 bin lira demek yaklaşık 8 asgari ücretlinin aldığı para demek. Yaklaşık 4 öğretmen maaşı demek, yine yaklaşık 2-3 doktor maaşı demek. Bunu hiç çalışmadan kazanacaksınız.
Bir tarafta çalış, çabala, risk al, uğraş, didin, uykusuz geceler geçir, işçi bulama, tahsilat yapama ve karşılığında belirsiz kazanç, diğer tarafta argoda “kılçıksız” diye tabir edilen risksiz ve hatırı sayılır bir kazanç. Hangisini seçersiniz?
Faizler bu yüzden “yükselmesin” diyoruz. Dövizle mücadele etmek için Türk lirasının değeri artırılsın diyoruz. Bunun yerine yerli üretim desteklenerek, istihdam sorunu giderilerek ve en önemlisi piyasalara “güven” vererek ekonomik göstergeler güçlü bir temele dayandırılabilir.
Dahası, faizi yükselterek dövizi durdurma çabası, hasarlı bir parça ile hasarsız bir parçanın yerini değiştirerek hasarın yerini değiştirme işleminden öte bir işlem değildir. Hasar giderilmemiş, sadece yeri değiştirilmiştir. Hem eski yerinde hem de değiştiği yerde hasar artarak ilerlemeye devam edecektir. Seçtiğimiz bu yolda bir müddet sonra hem dövizle, hem faizle hem de enflasyonla mücadele etmek zorunda kalacağız.
Geçtiğimiz hafta sonu uygulanmaya başlayan kısıtlamalardan etkilenen esnafın ne kadar zor durumda olduğunu anlatmaya, tasvir etmeye gerek yok sanırım. Şarjlı matkaplar vardır bilirsiniz. Aldığınız zaman lazım olursa diye 3-5 sefer bataryasını doldurursunuz. Sonra pek üstüne düşmezsiniz. Öyle bir anda lazım olur ki, elinize alırsınız şarjı yoktur. Hal böyleyken ihtiyaç duyulduğu andan itibaren kafalarını kuma gömen esnaf odalarına da değinmeden edemeyeceğim. Şarjlı matkap gibiler, onlara ihtiyacımız var ama onlar yok olmuşlar.
Öyle “efendim biz sorunları iletiyoruz” tarzında bir savunmayı katiyen kabul etmem. Lokantacılar odası, bakkallar odası, kahveciler odası somut bir hamlen var mı? Lokantalar için örneğin, online bir platformda siparişler yerel esnaf için organize edilemez mi? Esnaf çılgın gibi kendi imkanlarıyla kartvizit, broşür dağıtıyor. Bu esnafın siparişlerini organize eden bir platform kurulsa da bu platformun tanıtımı yapılarak yerel esnafın en azından yükü hafifletilse ve sipariş almak için büyük organizasyonlara yüklü komisyonlar vermekten kurtulsalar nasıl olur? Aynı durum bakkallar odası için de geçerli.
Kısacası çözmek isteyen için çözüm de var, çözüme giden yol da.. Yeter ki çözüme odaklanan yöneticiler olsun..
Sağlıkla kalın, sağlıcakla kalın.