Tarımla ilgim olmadığı halde merakımdan dolayı tarımla alakalı birkaç facebook sayfasına üyeliğim var. Geçen senelerde konuşulan mevzular traktör modelleri, devlet destekleri, sen hangi gübreyi attın, şu tohumdan kullanan var mı, toprağı iyi sürebilmiş miyim tarzında çiftçilerin kendi aralarında fikir alışverişi yaptıkları konulardan ibaretti. Bu sene konular tamamen değişti. Çiftçilerin büyük çoğunluğu gübre ve zirai ilaç atamayacağından bahsederek alternatif çözüm yolları arayışında. Çiftçiliği bıraktığını ya da bırakacağını beyan edenlerin sayısı hiç de az değil.
Zar zor üç beş genci birkaç teşvikle destekle köyüne döndürmüştük, onları da bin pişman ettik. Çiftçilik büyük şirketlerin eline kalacak gibi duruyor. Köyde hayatını idame ettiren birkaç geleneksel tarım ailesi de hayatından memnuniyetsiz bir halde yeni arayışlar içerisinde.

Çiftçi adam ne yapar? Zanaatı toprak işlemek, hayvan bakmak. Demir dövemez, dikiş dikemez. Şehre gelse apartmanlar dar gelir, duvarlar üstüne yıkılır. Toprak sahibi, hayvan sahibi çiftçi aileleri fabrika kapılarında iş ararken bulmamıza az kaldı. Üstelik biz yıllardır gençleri köylerine dönmeye ikna etmeye çalışmıyor muyuz? Bu şartlarda bunu nasıl sağlayacağız? Bütün kazancını yeme, gübreye, zirai ilaca veren çiftçiyi nasıl koruyup kollayacağız?
Teşvik sisteminin yanlış olduğunu hep söyledim, tekrar beyan etmek istiyorum. Çiftçiye ürettiğinin karşılığında nakit teşvik yapılmamalıdır. Zira bu teşvikler yemci, gübreci ve zirai ilaç firmaları tarafından talan edilmektedir. Bunun yerine çiftçiye üretim miktarına göre yem, gübre, mazot ve zirai ilaç ayni olarak verilmelidir. Hatta bu mamuller (motorin hariç) bizzat devlet tarafından üretilerek destekleme olarak dağıtılmalıdır, piyasanın bozulmasından endişe ediliyorsa satışı yapılmamalıdır.
Tarımsal üretim kazançlı hale getirilerek özendirmelidir. Zira Dünya genelinde artan nüfus, israf ve üretim miktarları değerlendirildiğinde yakın bir tarihte büyük bir kıtlık hepimizi bekliyor. Toprağımıza, çiftçimize, suyumuza ve tohumumuza sahip çıkalım. Geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açmayalım. Çiftçilik geleneğinden gelen aileleri geleneklerinden koparıp atmayalım. Bu geleneği sonradan öğrenmek de öğretmek de çok zor.
Şu anki durumu değerlendirdiğimizde açlık ve susuzluk bizim kaderimiz değil, kötü gidişatımızın, plansız tarımımızın bir sonucu olacak. Kötü sona yaklaşmadan önlem almak hiç zor değil.
Sağlıkla kalın.

DİĞER YAZILARI