Varlığı ile kendisini hayatımızın önemli bir noktasına yerleştiren “Ekonomik Kriz” aslında misafir gibi gelip gidecekti. Fakat ne oldu, nasıl olduysa bir türlü gitmek bilmiyor! Sanırsın ev sahibi..
Parasız da yaşanır elbet, az kazanınca da hayat devam eder belki ama.. Aması var işte. Azıcık aşım, ağrısız başım dönemi eskidenmiş azizim! Acı soğan, kuru yavan dönemi ninelerimizin söyleminde kaldı.
Twitter’da birkaç sene önce bir paylaşım yapılmıştı. “Gelir düzeyiniz bir ilişki yaşamaya müsait değilse o işlere hiç kalkışmayın. Kimse sizinle tavuk döner yemek zorunda değil” demişti bir kullanıcı. Tabi bu paylaşımı belki gündem yaratmak için ya da takipçi sayısını artırmak için paylaşmış da olabilir. Fakat bu tweete gelen yorumları okuyunca kanım donmuştu. Kullanıcıların en az yarısı (belki daha bile fazlası) bu söze hak vermişti.
Atalarımızın bir lafı vardır, evlilik çağındaki insanlar için kullanılır genellikle. “Davul bile dengi dengine” derler. Zengin kız, fakir oğlan aşkına inanmayan materyalist bir atamızın söylemi olduğuna inandığım bu sözü zaman zaman duyarız ve her duyduğumuzda da yine bir “aşk” olayının “para” yüzünden sonlandığını anlarız.
Mutluluk bizim ülkemizde biraz meşakkatli bir iş. Hatta ayıp da sayılır. Mutlu insan muteber değildir. Eğer bir kişi mutluysa, çevresine pozitif enerji yayıyorsa o kişi için iyi düşünülmez. Acı çekmiş olacak, çektiği acılar yüzüne yansımış olacak. Feleğin sillesini yemiş olacak. Kandırılmış, dolandırılmış, aldatılmış olacak.. Öyle severiz biz. Bizim şarkılarımız bile dayanılmaz acılara tercüman olmuş ezgiler içerir. Şu sözleri dinleyen kişiden hayata pozitif bakması beklenir mi?
“Mutluluk kapımı çalmadı gitti..”
“Yağmurlu bir günde doğdum anamdan, gökler ağlıyordu ben doğdum diye..”
“Aldanma çocuksu mahzun yüzüne, mutlaka terk edip gidecek bir gün”
Bizde mutsuzluk ata sporudur anlayacağınız. Ama para öyle yaşlı ninelerimizin söylediği gibi (ya da atasözlerindeki gibi) değersiz değildir. Neden mi bu düşünceye kapıldım? Aslında bu düşünce hep vardı bende. Ta ki TÜİK yaşam memnuniyeti anketini yayınladı ve maalesef haklı çıktım. Yani bir nevi mutluluk anketi de diyebiliriz bu ankete. Sonuçlar tahmin ettiğim gibi pek de iç açıcı değil. 2019 yılında mutsuzluğumuz artmış vaziyette. Bunun en önemli kriteri ekonomideki durgunluk ve dalgalanma.
Bu ankete göre 18 yaş üzerindeki bireylerin yüzde 52,4’ü mutlu olduğunu belirtmiş. Yani ülkenin yarısı mutsuz! Bu oran son 17 yılın en düşük oranı olması sebebiyle de dikkat çekiyor üstelik. Ankette çok çarpıcı veriler var. Örneğin insanların gelecekten beklentileri (umutları) da azalmış. Ekonomik piyasalara güven de aynı şekilde azalmış vaziyette. Detaylı tabloyu kurumun internet sitesinden inceleyebilirsiniz. Anlaşılır ve basit bir çalışma.
Anlayacağınız para yok, mutluluk yok. 2019 kötü bir yıldı derken 2020 de pek iyi gelmedi. 2019 yılında parayla imtihan olduk, 2020’de doğa olayları ile ve beklenmedik kaza haberleri ile imtihan oluyoruz.
Her koşulda beklentimizi azaltarak mutluluğumuzu artırabiliriz. Egede çok güzel bir laf söylenir “eşeğimi kaybederim, neşemi kaybetmem” diye. Şunun şurasında kaç yıl ömrümüz kaldı ki zaten? Mutlu olalım, neşe dolalım, gülelim, eğlenelim hepsi bu kadar.
Sağlıkla kalın, mutlu kalın.