ruhum geride kaldı demişti, uçağa binen kızılderili… madem ruhu geride kalmıştı onunla gelen neydi öyleyse? zombi yalnızca filmlerde midir?.. allah bizi ruh yoksunluğundan, ceset olmaktan, zombilikten korusun mu?..
ama bizim işimiz var, ama bizim evimiz var, ama bizim bankalarımız, ama bizim metropol kentlerimiz, ama bizim avm’lerimiz, ama beden benim karar benim… uçağa binme sen de birader, madem bindin ruhu netçen, bulutları izle, hava boşluğuna düştüğünde allah de, sandviç ye, hostesi kes, başın dönsün, miden bulansın, yere bak şaşır “aa ne kadar da ufacık her şey” falan de ama ruhu karıştırma…
şimdi evde olmak, uzanıp kanepeye, göbeğini kaşıya karıştıra televizyon izlemek, sonra uyumak, sonra?.. o uçağa binmeyecekti o kızılderili. kalsaydın kardeşim çadırında. ok yontsaydın, yay gerseydin, saçlarına tüy takıp, yüzünü boyasaydın. sokmamak lazım böyle herifleri şehirlere, ilk uçakla geri yollamalı, şimdi bir de iltica etmeye kalkarsa, kişi başına düşen milli geliri bir fazlaya bölmek gerekecek… sahi bim oralara da şube açmış mıdır?.. o ayakkabıyı mutlaka almalıyım, ona uygun bir de pantolon, ona uygun gömlek, ona uygun ceket, ona uygun saat’le başladı her şey. zamanı bölmekle, hayatı parça pinçik ettik. sonra sokaklar, sonra caddeler, gökdelenler, mağazalar, iş merkezleri… ruh? karıştırma ruhu…

ah nasıl da baktı bana, gözlerimin taa içine baktı, saçları da güzelmiş hani, yüzü de öyle, kolundaki çantaya bakılırsa zengin de… telefonumu masaya koymalıyım, arabanın anahtarının tam yanına, ceketin markasını neden içine dikerler ki? neyse, ne söylesem caba, garsonu çağırıp “ bana bir demli çay” diyormuşum haha ne matrak adamım yahu ben, sanırsın modern zamanın nasrettin hocasıyım… nolacak şu adalardaki atların hali? bu zamanda böyle vahşilik mi olur canım! şu parktaki ağaçları nasıl da insafsızca söktüler, nasıl da kaz dağlarında altın arıyorlar, acaba dolar euro paritesi ne alemde… altın da fena kazandırmadı, bir arkadaş gümüş alın kesin kazanırsınız dedi… sokak köpeklerini de unutmamak gerek. yok biz adam olmayız arkadaş…

maydanoz suyuyla kür yapıp bağırsak temizliği yapan insan, ruhunu geride bırakmak fikrinden ürker elbet. şehrin durmadan genişlemesinin neye mal olduğunu, ağacın, böceğin, toprağın, suyun dönüşümsüz yok edildiğini, sokak köpeklerinden çok sokaklarda evsizlerin dolaştığını, o güzel atlara binip nice güzel insanların gittiğini, çay ile adını telaffuzda zorlandığı içecek arasında gidip gelirken, zaten ruh çoktan kendini geride bıraktığını bilse de insan çoktan cesede dönüşmüş olmasına karşın ruhu varmış gibi gösteri yapmaktan, caka satmaktan geri durmayacaktır…
aşk kağıda yazılmıyor mihriban…/a.karakoç