İşyerlerinde, işin yürütümü için yapılan organizasyonel düzenlemelerde kadrolaşmaya bağlı olarak organizasyon şemaları oluşturulur. Bilgi, eğitim, tecrübe, yetkinlik vb. kriterlere göre de kişiler belirli pozisyonlarda görevlerini gerçekleştirir. Gerçekleştirilen görev her ne olursa veya hangi pozisyon olursa olsun işyerinde her şeyden önce tek bir vasfımız vardır o da “çalışan” olmaktır. Bir çalışan iseniz yaptığınız iş ile doğrudan ilgili ve dolaylı olarak birçok risk ile karşı karşıya gelebilirsiniz. Hatta öyle ki dolaylı risklere maruz kalmak için o işyerinin çalışanı olmasanız bile, sadece o işyerine bir firma ziyareti gerçekleştirmiş, bir danışman, bir arkadaşınızı ziyarete gitmiş veya sadece işyerinin önünden geçiyor bile olabilirsiniz. İşte o anda kaza meydana geldiğinde aslında kim olduğunuzun hiçbir önemi yoktur. Eğer kaza faktörleri tamamlandı ve siz de buna dahil iseniz, göreviniz, pozisyonunuz her ne olursa, işinizde ne kadar iyi de olsanız, çok güçlü de olsanız, herhangi bir kazanın sizi pas geçme gibi bir durumu söz konusu değildir. Kazaları, hastalıkları, cinayetleri, doğal afetleri vb. haberlerde hep duyarız ama o duyduklarımız hep uzak gelir, biraz serzeniş, biraz sitem eder hayıflanırız ama yine uzak, flu kalır “benim veya yakınlarımın başıma gelmez” gibi hissine kapılırız.
Öyle ki geçtiğimiz haftalarda bir iş güvenliği uzmanı işi zaten kazaları önlemek için çalışmak iken inşaat sahasında yüksekten düşerek hayatını kaybetti, daha öncesinde bir işletme müdürü işletme içerisinde sadece telefonla konuşurken geri giden tırı fark etmediği için tırın altında kalarak hayatını kaybetti ve daha da öncesinde bizim acı kaybımız, arkadaşımız, mühendisimiz.
Kimsenin canı bir diğer kimseden değersel olarak üstün değildir. Bir işçi de bir genel müdür de neticede candır, ama kazalar herkesin başına gelebilir. Kaza nedeniyle hayatını kaybedenleri düşünün, nelerini kaybettiğini, ne emeklerin neler uğrunda tükendiğini, ardında kalanları… Zor, tarifi gerçekten çok zor.
Kazaların kök nedenlerinde insan hatası, yüzdeliğin büyük bir çoğunluğu kaplaması ile birlikte diğer durumlar da dahil edilecek olursa birçok sebebi vardır. Bu sebepler ardı ardına sıraya girdiğinde öyle bir zincir oluşturur ki kaza meydana geldiğinde ve sonrasında oturup sağlam kafa ile düşündüğünüzde kendinize sorduğunuz iki soru vardır. Bunlardan ilki manevi olarak sığındığınız kadersellik inancınızdır. Kaza zincirini, kader zinciri olarak algılarsınız; sanki her şey kusursuz olarak planlanmış gibi dizilmiştir, kaçınılmazdır. İkincisi de somut dayanaklardır. Kaza zinciri halkalarını tek tek düşündüğünüzde aslında “bu kaza önlenebilir miydi?” sorusu ile karşı karşıya gelirsiniz. O zinciri oluşturan halkaların her biri tek tek o kadar küçük detaylardır ki hiçbiri tek başına bir şey ifade etmezken, hepsi bir araya gelip dizildiğinde bir can’ a neden olabilir.
Yazımı burada sonlandırırken; tam iki yıl önce bugün 27.01.2018 tarihinde iş kazası sonucu kaybettiğimiz Ahmet Tayyar BALKAYA anısına paylaşıyorum. Unutmayacağız…
Hayat mücadelenizde sağlık, mutluluk, başarı sizinle olsun.
Bilgi hayat kurtarır, paylaştıkça çoğalır.
Daha fazlası için sosyal medya platformu instagram @baoffice hesabını takip ediniz.