Belki de en sık duyduğumuz, en çok içimizden geçen cümle bu.
İnsan bazen çok net bir şekilde neyin içinde sıkıştığını bilir; hangi döngünün artık kendisine dar geldiğini, hangi duygunun taşıması zorlaştığını hisseder.
Ama buna rağmen adım atamaz.
Çünkü mesele sadece istemek değildir.
Mesele, o isteğin arkasında duran dirençleri görmek, o direncin hangi inançtan, hangi korkudan, hangi kırılmadan beslendiğini fark etmektir.
Değişim bir rota çizmek değil; o rotaya yürüyebilecek içsel gücü inşa etmektir.
Ve çoğu zaman insan değişime değil, değişimle karşılaşacak olan kendisine hazır değildir.
Yolun doğrusu, seni olduğun yere değil; olman gereken hâle yaklaştırandır.
“Yolun kendisi değil, yolda neyi fark ettiğin belirler seni.”
— Carl G. Jung

Bazen ne istediğimizi çok iyi biliriz.
Değişmek isteriz, karar veririz, hatta ilk adımı da atarız…
Ama bir bakmışız ki, aynı noktaya geri dönmüşüz.
Bu durum yalnızca tembellik ya da iradesizlik değildir.
Psikolojide bu hâle içsel direnç denir.
Yani zihnin, seni korumaya çalıştığını zannederek gelişimini yavaşlatması.
Çünkü her değişim, eski bir kimliğin ölümü demektir.
Ve zihin, tanıdık olanı sürdürmeye yatkındır; çünkü tanıdık olan ona “güvende” hissettirir.
Bu nedenle bir davranışı değiştirmek, sadece bir karar değil; bir veda sürecidir.
İşte burada karşımıza çıkan en büyük soru şudur:
“Değişmek istiyorum ama neden yapamıyorum?”
Bu soru, bizi kendi içimizde iki ayrı tarafla karşılaştırır:
Biri ileri gitmek isteyen;
Diğeri eski hâlini korumaya çalışan...
Bu ikilik bir çatışma yaratır.
Ve bu çatışma çözümlenmedikçe, en parlak hedefler bile er ya da geç duraksamaya uğrar.
Çünkü insan, içsel ikna olmadan dışsal adım atamaz.
Davranışlarımız sadece arzularımızın değil, korkularımızın da sonucudur.
Bu yüzden bir davranışı değiştirmek istiyorsan, önce onunla bağlantılı olan duyguyu bulmalısın.
Ve o duyguyu oluşturan inancı görmelisin.
Bu yazı, işte tam da bu noktada sana bir durup bakma alanı sunuyor.
Çünkü değişim bazen bir hız meselesi değil; bir yön ve derinlik meselesidir.
Bazen yavaşlarsın çünkü içindeki bir parça hâlâ korkuyordur.
Bazen kararsız kalırsın çünkü zihnin hâlâ iki ihtimal arasında bölünmüştür.
Ama her fark ediş, çatışan iki parçayı uzlaştırma fırsatıdır.
Bazen durmak, dönüşümün başladığı yerdir.
Ama orada takılı kalmak değil; neyin seni durdurduğunu anlamak için durmak gerekir.
Ve unutma…
Değişim, sadece başka biri olmaya çalışmak değil;
özünü yeniden hatırlamak, dengeyi yaşamına yeniden kabul etmek ,unuttuğun parçaları sevgiyle geri almaktır.
Bu yol kolay değil, ama gerçek.
Haftaya, bu değişim isteğine rağmen seni yerinde tutan görünmez bağları konuşacağız.
“Neden aynı yerde dönüp duruyorum?” sorusunu cevaplayacağız.