“Ölmez ağacın hikâyesini bilir misin?” diye yazmış gazeteci Emin Mengüarslan. 10 gündür Ege Bölgesini kasıp kavuran yangınla ilgili gördüğünüz fotoğraflarının çoğunluğu Emin’e ait. Anadolu Ajansı muhabiri Emin’i çeyrek asırdır tanırım. Böyle olayları ancak fotoğraflar anlatır, sözcükler duygu katar.

Ateşin içinden gelen bir gazetecinin duygularıyla girdim ve sözü Emin kardeşime bırakıyorum:
“Yeryüzünde hiçbir ağacın omuzlarına bu kadar sıfat ve sorumluluk yüklenmemiştir. Dünya üzerinde en uzun yaşayan ağaçların başında gelen, bu nedenle de Anadolu’da ‘ölmez ağaç’ denilen efsanelerde adı hayat ağacı diye geçen zeytin ağaçları…
Yıllarca mitolojide hikâyesini okuduğumuz dalları barışı simgeleyen bu ağaçların ağlamasına tanıklık ettik dün gece. Yıllardır yangın fotoğrafı çekiyorum; son 10 gündür yaşadıklarımız gözlerimizi kapatınca gördüklerimizi unutmamız için neler yapmamız gerektiğini şuan için bilmiyorum.”

DAHA NE OLSUN İSTERSİNİZ?

Yangın yerine dönmüş ülke toprakları üzerinde bir savaş havası var. Şehirlerde ya da yangından uzaklarda oturanlar bilsin diye yazıyorum. Ağaçlar ve içindeki binlerce canlı yandı. Toprak yandı. Bunun ne demek olduğunu bilir misiniz?
Yüksek ısıda yanan toprakların organik yapısı bozuluyor. Toprak solunumu ve mikroorganizma faaliyeti yüzey katmanlarda niteliğini kaybediyor. Azot içeriği, katyon değişim kapasitesi gibi pek çok olumsuz değişimler oluyor.
Son bir haftada 625 (şu satırları yazarken) yangın çıktı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, tek şey diyebiliyor, “lütfen dışarıda ateş yakmayın!”
Vatandaş da “emredersiniz sayın Bakanım” diyecek ve yakmayacak, öyle mi?
Bakan Yumaklı, bu yılın 6 ayında 3 bin 44 yangın çıktığını da söyledi.
Bakınız, yangına müdahale eden ekiplerin canını dişine takarak çalışmasına… Bir işçi şehit oldu, bir şoför entübe edildi. Ödemiş’te yatalak bir hasta yanarak can verdi.
Hala ateş yakmayın komutuyla önlem alabilir miyiz?
İzmir’i kuşatan yeşil örtü bir haftadır yanıyor. Yanacak bitki örtüsü kalmadığı için alevler durdu, “kontrol altına alındı” diye garip bir sevinç yaşanıyor.

80 MİLYONUN HAKKI VAR!

Belki sosyal medyada paylaşılan bir videoyu görmüşsünüzdür. Alevlerin arasında kalan arazözün içinden çıkması istenen bir yangın söndürme işçisi, “bırakmam, 80 milyonun hakkı var bu araçta” diyor. “Senin canından daha mı kıymetli arkadaş bir arazöz?” diye sorsak… Yok sormayalım. Utanması gerekenlere ayıp olur (!)
Aynı şeyleri söylemek fayda sağlamıyorsa; ya söylemi değiştirmek ya da başka bir şey yapmak gerekiyor. Yoksa böğrümüzde hançer, yüreğimizde büyük bir acı, alnımızda kara bir leke kalacak.
Zira yanan sadece ağaç, toprak, börtü böcek değil; geleceğimiz yandı.
“Ölmez ağaç” dediğimiz zeytini öldüremedik, yaktık!
Toprakları canları pahasına vermedi atalarımız, yaktık!
Yarın üzerinde tarım yapacak toprak kalmayacak.
Hep felaketin ardından, “bu son olsun” deriz ya; bizimle aynı yangın riski taşıyan Akdeniz çanağındaki ülkelerin havadan müdahale kapasitesine baktıktan sonra son olmayacağını da idrak edebiliriz.
Her ağaçta, toprağın her karışında 80 milyonun hakkını unutmadan; bu gerçekten son olsun!