Aydın, bugünlerde ülkenin en sıcak illerinin başında. İnsan hafızası geçmişteki olumsuzlukları unutmaya meyyaldir.
Çocukluk yıllarında Aydın’da geçirdiğim o yazın sıcaklığını iki kez hatırlıyorum.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtının sıcaklığıyla birlikte hem de. 20 Temmuz 1974’de çocuk hafızamda kalan sadece şu: Aydın’da büyüklerin yüksek sesle “zafer bizim!” temalı konuşmaları, bir de “karartma geceleri”ni unutmadım. Karartma gecelerini 70’ten önce doğanlar bilir.
Savaş; ölüm, acı, keder, gözyaşı! O dönemin iletişim olanakları çerçevesinde bombaları, füzeleri izleyemiyoruz ama söylentileri daha da kötü… Muhayyileniz duyduklarınızı ne ölçüde şekillendiriyorsa o ölçüde endişe veriyor.
ABD, savaşı hep kendi ülkesinin uzağında, okyanus ötesinde yapsa da dünyaya sadece acı ve gözyaşı bırakıyor. İran’ın rejimini “nükleer tehdit” bahanesiyle değiştirmekte kararlı olan Donald Trump, saldırı emrini imzaladı bile…
Sadece İran’a “ne istersem kabul et, savaşı bitirelim” seçeneği bıraktı. Yoksa ABD’nin silahlarını İran’ın tepesine indirmesi an meselesi.
Hem de bunu “kıyamet uçağı” adı verilen E-4B Nighwatch uçağı ve B-52 bombardıman uçaklarıyla yapacak. Üstelik Washington’da bu uçakları aniden uçurarak mesajını da verdi.
KIBRIS NİYE ÖNEMLİ?
Kıbrıs Barış Harekâtının önemini anlatmak için bu girişi yaptım. Kıbrıs, başlı başına coğrafyanın kaderini belirleyecek bir ada… Türkiye’nin Balkanlar, Orta Doğu hatta Kafkaslar’dan gelecek tehditleri koruyabileceği en stratejik konum Kıbrıs adası…
İşte dünya bunu biliyor ve bu yüzden her fırsatta Akdeniz, Kıbrıs, kıta sahanlığı gibi konular gündeme geliyor.
ABD, İran’a saldırma planlarını tamamladı. Kıbrıs adasında İngiliz üslerine havada yakıt ikmali yapan tanker uçakları yerleştirmeye başladığı haberleri sızıyor. Ayrıca İspanya ve Yunanistan’daki üstlerine da bu uçaklardan gönderdiği gizlenmiyor. Zaten ABD nakliye uçakları Kıbrıs’taki İngiliz üslerini İsrail’e silah sevkiyatında kullanıyor.
SAVAŞ KADERİ KİMİN ELİNDE?
İran’ın rejimi farklı bakış açılarıyla ele alınabilir ama asıl ülkeler sonuçlarını kendi tayin eder. ABD, İsrail aparatıyla İran rejimini değiştirip Orta Doğu’nun petrol ve doğalgaz zenginliklerini yönetme, savaş potansiyelini elinde tutma hedefinden vaz geçmeyecektir.
ABD Başkanı Trump,“ergen çılgınlığı”na tutulmuş bir havaya girdi. Başkanlık gücünü bir savaş zaferiyle perçinlemek istiyor.
Siyaset, diplomasi ve uluslararası ilişkiler ülkelerle ilgili şu gerçeği ortaya koyuyor: Bir ülke hangi nedenle olursa olsun savaşa girdiyse sonuçta karşılaşacağı zararın ölçüsü halkın rejim tercihiyle doğru orantılı…
İran – İsrail savaşı her ülkeye de şiddetli zarar veriyor. Hukuk ve demokrasiye ne ölçüde bağlı olduklarına göre karşılık görecekler. Şayet yönetim, halkına hesap vermeyi kanun ve hukuk ölçülerine göre benimsediyse sonuçlarını da düşünecektir. Özgür, şeffaf kurumlar varsa; yöneticiler ülkeyi soktuğu savaşın bedelini ödeyeceğini bilerek davranır.
“Yenildim, çekilip ülkemin güvenliğini elimize alalım” diye çekilen bir ülke mağlup, karşısındaki de zafer kazanmış sayılmaz.
Zira yıkılan, yanan, acı, gözyaşı ve kederle dolu ülkeler var ortada…
Bunun ateşi o ülkelerin sınırları içinde kalmayacak.
Bu savaşın ateşi dünyayı yakar, dünyayı…