Şöyle düşünün; bir şehre belediye başkanı seçildiniz. Eski deyimle “şehrül emin” yani şehri ve içindekileri emanet bilmek, korumak, kollamak, hakkını yemeden, yedirmeden yönetmek temel göreviniz.
Bu arada eğlenmek, eğlendirmek de insani ihtiyaçtır. Bunu abartabilirsiniz de… Aşkla meşkle, romantizmin dibine vurarak da emaneti idame ettirirsiniz. Kentinizin sokaklarını bilmeyen dostlarınızı uzak diyarlardan getirip danışman diye onları kollayabilirsiniz. Milyonlar ödeyip konserler yapabilirsiniz… İhtiyaçtır, kültür ve sanat etkinliği diye ideolojinizi pazarlayabilirsiniz… Hatta bir dönem daha seçilebilmek için seçmenin duygularına yatırım yapabilirsiniz. Daha çok şey sayılabilir. Yapabilirsiniz ama hepsinin hesabını vermeden gidemezsiniz.
“Yaptım ama bir sorun, niye yaptım?” diyecekseniz, işte fırsat. Haydi anlatın!
Başkanlık tarih boyunca meşru ve meşhur bir amaçtır. Herkes başkan olmak ister. Ancak etik kurallar önüne estetik kaygıları koyup halkın kaynaklarını, size emanet ettiği kıymetli birikimlerine ihanet ederseniz, bedeli ödemelisiniz.

ADALETLE HÜKMEDİLSİN!

Önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve birlikte aynı dönem görev yapan çok sayıda bürokrat, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu ile belediye ihalelerine fesat karıştırdığı iddia edilen iş insanları dahil dün itibariyle 130 kişi gözaltına alındı. Şüphelilerin Sayıştay raporu, Mülkiye Müfettişi raporu, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü raporu, İzmir Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanlığı iç denetim ve bilirkişi raporlarına istinaden “ihaleye fesat karıştırma”, “edimin ifasına fesat karıştırma”, “nitelikli dolandırıcılık” suçlarından gözaltı kararı alındığı açıklandı.
Ayrıntıya girmeden, ortada hesabı verilmesi gereken milyarlarca lira usulsüzlük, kamu zararı var. Kimlere ne ödendi? Niye, ne kadar ödendi? Bütün bunların hesabı verilsin.
Konuya siyasi ve hissi bir yorum katmadan genel bir değerlendirme yapıyorum. Partisine, siyasi kimliğine bakmadan…
Ayrıca Tunç Soyer ile gazeteci olarak hem sosyal hem bireysel ortamlarda bir arada olduğumuz zamanlarda sohbetinden keyif almışımdır. Seferihisar Belediye Başkanlığından sonra görüşmedik. Nezaketi ve ölçülü davranışı bu kişisel alanımızda daima muhafaza edilmiştir. Şimdi konu bu değil. Kaybettiği seçimin üzerinden 15 ay geçtikten sonra “ihaleye fesat karıştırmak, nitelikli dolandırıcılık” suçlamalarıyla gözaltına alınması da adaletin açıklamasına muhtaç…

ÇARE ETİK İLKELERDE

Âdil, eşit, hesap verebilir, şeffaf bir yönetim yapısının oluşturulması vatandaşla devlet arasındaki bağları güçlendirir. Aksi durumda yani kamu yönetiminde kötü gidişat sağlam temelli ilişkileri zedeler. İşte bütün ihtiyacımız olan etik ilke ve değerlerinin kamu yönetiminde hâkim olmasıdır. Özellikle vatandaşa en yakın hizmet birimleri olan yerel yönetimlerde etik kültürün yokluğu, çürümüşlüğü getirir. Sadece mevzuatta olması, “zaten etik kurallar var” demekle olmaz. Etik ilkelere bağlılık yemini etmeyen, kurallara uygun davranmayan yöneticiler en ağır cezaya çarptırılabilir. Çarptırılmalı ki, adalet eşit olarak tecelli etsin.
Başta belirttim, bu değerlendirmem halen yürütülmekte olan İzmir’deki operasyonla ilgili değildir. Geçen dönemde görev yapmış bir başka partiden seçilmiş kişi de olsa fikrim ve zikrim aynıdır.
Şehrül emin olarak nitelendirilen seçilmiş kişi, emanete ihanet ediyorsa bedelini ödemeden hesap kapanmamalı…