Anneler Günü, Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk kez 1908 yılında Anna Jarvis adlı kadının, annesini anmak için başlattığı etkinlikle ortaya çıktı. Amaç toplumda anne sevgisini yaymaktı. Türkiye’de ise ilk kez 9 Mayıs 1955’te kutlanmaya başladı.
Bu giriş, “nereden çıktı?” diye merak edenler içindi. Anna Jarvis’in hikayesine girmedim. Önemli de değil. Zira kaç yaşında olursa olsun her birey için kendi annesinden daha özel ve kıymetlisi yoktur.
Ben 40’lı yaşlarımın sonunda, bir “Anneler Günü”nde annemi kaybettim.
Babamı kaybettiğim, yetim kaldığım tarih de 10 yıl önce aynı gündü.
Mayıs, benim hem yetim hem öksüz kaldığım aydır.
Nefessiz kaldığım, hayatımın içine sığdırdığım tüm sevgi, umut, güven, aile olmanın verdiği dünyevi bağlarımın koptuğunu hissettiğim an…
Aylardır yaşayıp kabullenmek istemediğimiz zor günlerin karanlığında bir umut ışığı bile kalmadığı halde doktorların, “anneniz öldü” yerine “kalbi durdu” diye seçtiği nezaket sözcüğü bile teselli etmedi. İçimdeki çığlık çıkmıyordu. Annemin “kalbi durdu” benim için hayat durdu.
ŞEFKATİN ADIYDI…
Benim annemin adı Şefika… Evrenin bana bağışladığı şefkatin adıydı… 7 çocuğun en küçüğü olmaktan mıdır yoksa 7’ye bölemediği şefkatinin hepsini bana mı vermişti… Kimse onun gibi sevemezdi beni.
Doğup büyüdüğü 14 yaşında gelin geldiği küçük köy evinden ne büyük şefkat ve sevgi doğurmuştu.
10 yaşında kasabaya tek başıma okumaya gittiğimde; en karanlık, yalnız, soğuk gecelerde bile ulaştı sevgisi…
Sert mizaçlı görünen ama gerçekte çocuk yüreğinde çaresizliğin, yokluğun ve yoksulluğun hıncını çıkaran babaların öfkesine de kalkan olan annelerden biriydi benim annem…
Uzak kaldığımız her an aklımda, yüreğimde onun sevgisi vardı. Onun gibi sevmeye, şefkatli ve iyi huylu olma gayretim onunkiyle asla mukayese edilemez. Ama iyi ki benim annem diye diye bu yaşlara gelen koca bir adam olmuşken bile onun yanında hep çocuktum. En çok da bunu sevdim, onun çocuğu olmayı.
Yüreğindeki asalet, doğasındaki eşsiz zarafetle hayatın ağır yüklerini çekerken bile şikâyet etmeyen bir annenin çocuğu olmaktan daha büyük servet olabilir mi?
“Annesi hayatta olanlar, onların kıymetini bilin…” gibi sosyal mesaj vermem beyhude, biliyorum. İnsan ancak gerçekle yüzleşince hayatın hakiki yüzünü görüyor.
Her keder geçiyor, acı diniyor ama bir annenin, bir babanın kaybedilmesi kadar kalıcı olmuyor.
Ben annemi, sevgisini, şefkatini özlüyorum.
Rahmet, hürmet ve minnetle ellerinden öpüyorum.