İstanbul’da 23 Nisan’da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremden birkaç hafta önce (İstanbul’da deprem zaten sürekli gündemde olan bir konu olduğu için) rüyamda deprem olduğunu görmüştüm. Ama rüyadaki en önemli şey depremin kendisi değil, o an çocuklarımın yanımda olmasıydı. Hatta rüyada çocuklara sarılırken, “Bu anı bekliyorduk, şükür ki hepimiz bir aradayız” diye düşündüğümü ve sarsıntının geçmesini beklediğimi hatırlıyorum.
Gerçekte ise beni en çok kaygılandıran şey, depremin çocuklar okuldayken olmasıydı. Yani onların yanında olmadığım, ulaşamadığım bir anda yaşanması, önce hangisine koşacağını bilemediğin o anın gerçek olması... 

KORKTUĞUM BAŞIMA GELDİ

Bu kadar çaresiz bir durum olmasa da korktuğum başıma geldi: Deprem anında çocuklardan uzakta, başka bir şehirdeydim. O anda onlara ulaşmaya çalışmam, ulaştıktan sonra yönlendirmem, güvenli bir yere geçmelerini sağlama çabam... Zor ve yıpratıcıydı elbette. Ama ilginçtir ki, deprem öncesinde yaşadığım “ya olursa” kaygısı, olay anındaki kaygıdan çok daha yoğundu.
Bu deneyimden yola çıkarak şu soruyu sorabiliriz:
Bir olayın gerçekleşme ihtimalinin doğurduğu kaygı, olay gerçekleştiği andaki kaygıdan daha büyük olabilir mi? Bu sorunun cevabı muhtemelen ‘Evet’
Bu durumun psikolojik sebeplerinden biri belirsizliğe karşı hissedilen kaygının ortaya çıkardığı kontrolsüzlük hissi. Yani sadece deprem olacak diye kaygılanmıyorum; kontrol bende olmadığı için öfke ve çaresizlik de hissediyorum. Bir diğer sebebi bir olay gerçekleştiğinde neyle karşı karşıya olduğunuz daha belirgindir ancak olay gerçekleşmeden önce zihin felaket senaryoları yazmaya daha eğilimlidir. Çünkü henüz gerçekleşmemiş bir olay için en kötüsünü düşünerek güvende hissetmeye çalışırız. 

İHTİMALLER GİRDABINDA BOĞULMAK

İhtimaller ve belirsizlik bizi ketler ve olayların içinden çıkamayacakmışız gibi hissettirir oysa olay gerçekleştiğinde eyleme geçmek ve ne yapacağını bilmek insanı rahatlatır. Bir diğer sebep ise beklenti süresinin uzamasıdır, süre uzadıkça dayanıklılık azalır. Kişi zihninde sürekli gelecekte bir yerlerde, ihtimaller zincirinde dolanıp durur bu da gücünü anda toplamasına engel olur. 
İhtimallerin zihinde yarattığı girdaptan çıkıp ana odaklanmak yaşanan kaygının dozunu azaltmak için uygun bir yöntem olabilir. 
Bu yöntemi hayatımıza uygulamak için bize yardımcı olacak bazı basit teknikler var: Öncelikle kaygının ortaya çıkardığı en büyük handikaplardan biri bedenden uzaklaşmaktır. O nedenle beden farkındalığı kendimizi anda tutmak için önemli bir araçtır. Derin nefesler almak, oturduğumuz koltukla, sandalyeyle temasımızı hissetmek, bedenimize ufak dokunuşlarla uyarılar göndermek uygun olabilir. Bir nesneye dikkat vermek, sakin bir müzik açmak, yumuşak bir kumaşa dokunmak yine beden farkındalığı konusunda yardımcı olacaktır.

BİRİ BİN YAPAN İÇ DÜNYAMIZ

Korkular, kaygılar, ihtimaller... Çoğu iç algı sistemlerimizle ilgilidir yani bir şey birken bin algılıyor olmak benim kendi algı sistemimle ilgilidir. Korkuyor olmak, kaygılanıyor olmak son derece insani ve anlaşılır ancak bir noktadan sonra bu kaygılar deprem kaygısını aşıp kontrol arzusunun yorgunluğuna dönüşürse son derece yıpratıcı olabilir. 
Bazen enerjimizi sadece kontrol edebileceklerimize odaklamak için de yapabileceğimiz şeyler var. Mesela oturduğumuz binanın sağlam olması, deprem sonrasında aile bireylerinin birbirlerine ulaşmakla ilgili ortak kararları, deprem anında donma tepkisini en aza indirmek için öncesinde tatbikat yaparak kas hafızası oluşturmak, kaygı ve korku çok yoğunsa psikolojik destek almak bunlardan bazıları… Ve o halkanın dışına çıkmamak dahi büyük oranda sorunlarımızı çözmemize yardımcı olacaktır.