Hayatta karşılaştığımız birçok rolden biri anne olmak; ancak bu öyle güçlü bir kimliktir ki, varlığımıza eklenen yeni bir renk olmaktan öteye geçer. Tüm benliğimizi, varlığımızı kapsar.
Kendini tanımlamasını istediğim birçok danışanım hiç duraksamadan “anne” der örneğin. “Ben bir anneyim.”
Günümüzde hem kariyeri hem de çocukları için sorumluluk almak isteyen kadınların ortak noktasını; yetersizlik ve suçluluk hissi olarak gözlemlemek mümkün. Çevremizde ya da sosyal medyada gördüğümüz “mükemmel annelerle” kendimizi kıyaslamak, teknolojinin ve hızla değişen dünyanın dinamiklerine 'uygun' çocuklar yetiştirme kaygısı ve içimizde sürekli söylenen asla susmayan bir ses: “Yapamıyorsun, beceremiyorsun, olmuyor…”
Çocuğumuz yemek yemese, ödevini gerektiği gibi yapmasa, sorumluluk almasa ya da başarısız olsa hemen kendimizi suçluyoruz. Ama unutmamak gerekir ki; bir konuyla ilgili sorumluluğumuzun olması sonucun tam olarak bizim istediğimiz gibi olacağını göstermez. Siz elinizden gelenin fazlasını yapıyor dahi olsanız; herkesin kendine özgü bir yolu ve yolculuğu vardır.
İDEAL ANNE MİTİ GERÇEK DIŞI
Son yirmi yılda ortaya çıkan "ideal anne" mitleriyle baş etmek oldukça zor. İçten içe bu mitlerin gerçek dışı olduğunu bilsek bile, çoğunlukla toplumsal sözleşmenin dışına çıkmışız gibi hissediyoruz. Ne olursa olsun, biliyoruz ki çocuklarımız yaşıtlarıyla aynı dünyada yaşayacaklar ve tek bir bireyin farkındalığı toplum nezdinde çok bir şey ifade etmeyecek.
Etmeyecek mi gerçekten? Peki ya ederse?
Bizler, doğduğumuz ailenin, çevremizin, okulumuzun ve bu sosyal çevrenin uzantılarının oluşturduğu bir düzlemde belli kodlarla yaşamaya başlarız. Bu yapı, çoğu zaman lise sonuna kadar benzer biçimde devam eder. Ancak ne zaman üniversite için başka bir şehre gider ya da bulunduğumuz şehirdeki üniversitelerde farklı kültürlerden insanlarla temas kurarız, işte o zaman bu kodlar çözülmeye başlar. İçinde bulunduğumuz halka yavaş yavaş açılır. Ama bazıları vardır ki bu halkanın dışına çıkamaz. Sadece kendisi gibi olanları güvenli bulur ve limandan ayrılmaz. Bu kişilerin büyük bir çoğunluğu aile içi kuralları katı, toplumsal normlara sıkı sıkıya bağlı ebeveynlerle büyümüş bireylerdir.
TERCİHİNİZ KURALCI MI ESNEK Mİ?
Bu noktada bir soru sormak gerekir: Çocuğunuzun; sizin kurallarınıza yüzde yüz sadık, çok başarılı, disiplinli bir çocuk olması mı, yoksa farklılıkları kucaklayabilen, esnek bir birey olması mı daha değerlidir?
Sanıyorum, ikincisini seçeceklerin oranı bugün çok daha fazladır.
Geleceğin ne getireceğini bilmediğimiz bir dünyaya çocuk yetiştiriyoruz. Bu nedenle çocuğumuzun kodlama öğrenmesi ya da başka beceriler kazanmasından önce, bilinçli olması, esnek düşünebilmesi ve kendini ifade edebilmesi çok daha kıymetli olsa gerek.
Bilinmeyen bir gelecek için yapılacak en iyi hazırlık, sağlam bir temeldir.
Tüm bu bakış açısıyla düşündüğümüzde, çocuklarının başarısı için aşırı kaygılanan, tüm zamanını onlara adayan bir annenin, kendini ihmal etmesinden doğan stres ve yorgunluğu farkında olmadan yine çocuklarına aktarması bir paradokstur. Oksijen maskesini önce kendine takan bir annenin, çocuklarını da sağ salim karaya çıkarma ihtimali daha yüksektir.
Karaya ulaşan çocuk, kendi yolunu mutlaka bulur, mutlaka.