Son bir haftadır herkes küpesini vaktinde çıkaramadığı için sınava giremeyen genç bir kızın kıyafetini ve yaşadıklarını konuşuyor. Sosyal medyada linç kültürü öyle bir hale geldi ki; insanlar sosyal medyada yargılanıyor, suçlu ilan ediliyor, cezası kesiliyor. Linç kültürüne girmeden bu konuda genel bir şeyler söylemek istiyorum. Psikolojik olarak ergenlikle genç yetişkinliğe geçiş dönemi bireylerin kendi bedenini, cinselliğini ve kimliğini aradığı bir dönemdir. Ancak takdir edersiniz ki; ergenlik döneminin bu dinamiği ergenlik döneminden çok önce 0-2 yaş anneyle 3-6 yaş babayla kurulan bağların bir uzantısı olarak deneyimlenir. Kimliğe baktığımızda, 18 yaş sadece bu insanın kaç yıldır dünyada olduğunu gösterir; günümüzde 18 yaş üzerinden zihinsel ve bilişsel çerçeveler çizmek artık pek mümkün değil.
Sağlıklı bir bağlanma ilişkisinde çocuk kendi değerini, sınırlarını ve beden algısını içselleştirir. Beden algısıyla ilgili sorunlar sadece giyinme tarzıyla ilgili değildir; normal bir kiloda olmasına rağmen aynaya baktığında kendini beğenmeyen genç kadınlar, çok erken yaşlara kadar inen estetik operasyonlar, patlayan kozmetik satışları ve cilt bakımı furyası… Bu konuda sayısız örnek verilebilir. Gençlik, insanın dünyada var olduğu haliyle onay almak istediği bir dönemdir. Bu ihtiyacın dış dünyaya açılmadan önce aile içinde doyurulması beklenir. Ancak yaşadığımız dünyada tüm endüstriler doyurulmamış bu ihtiyacın farkındadır. Bir mağazaya girdiğinizde satın alma davranışınızın kendi iradenizde olduğunu zannederken raflara dizilmiş her ürün aslında arka planda bu ihtiyacınızı karşılamak üzere tasarlanmış sahnelerdir. Siz çok beğendim ve aldım zannederken seçen değil asıl seçilen olursunuz.
Bu yaşanan olayı arka planını, sosyolojik nedenlerini, psikolojik alt yapısını anlamadan ve irdelemeden değerlendirmek en basit tabiriyle sığlıktır. Sosyolojik olarak Türkiye gibi kolektivist toplumlarda kadın bedeni bir denetim mekanizması olarak kullanılır. Aile ve toplumun değerlerini korumak bireysel özgürlüklerden daima önce gelir. O nedenle bu tarz örnekler tolum ahlakı açısından birer tehdit olarak algılanır ve toplumsal bir refleksiyle cezalandırılır. Özetle bu olay hem aile bağlarının zayıflamasıyla, özgürlüğün sınırsızlık zannedilmesi bağlamında hem de bunu fırsat bilerek kendi ahlaki normlarını bir başkasına dayatmaya çalışan; sorunların nedenleri ile değil dar bir çerçevede sonuçlarıyla ilgilenip, kinini ve düşmanlığını boşaltan birçok insanın psikolojisini görmek açısından incelenmeye değerdir.
Ve son olarak; linç kültürü elbette yalnızca sosyal medya ile sınırlı değil, özellikle liselerde belli öğrenciler tarafından yönetilen itiraf sayfaları, gençlerin bu sayfalar üzerinden arkadaşlarına uyguladıkları zorbalık ve psikolojik şiddet, sadece bu sayfalarda isminin geçmesi korkusuyla çocukların okul içerinde yaşadığı tedirginlik bunlar sosyal medyada gündeme gelmeyen ancak ‘çocuk onlar’ denilemeyecek kadar da gençlerin özel hayatlarında sorunlara sebep olan deneyimlerdir. Makro alanda sosyal medyada tanık olduğumuz birçok olay ve hadise mikro alanda okullarda, iş yerlerinde; zorbalık, linç ve mobbing olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunlar, ne farkındalıkla ne de derin analizlerle çözülecek sorunlar değil elbette; eğitim sisteminden, aile dinamiklerine, iş dünyasının zorluklarından, çalışan kadının çocuklarından ayrı kalmaya mecbur bırakılmasına kadar sosyo-ekonomik ve sosyo-politik olarak ele alınması, eğitimle harmanlanması ve psikolojik desteğin normalleşmesi ve yaygınlaşması ile dogurgan bir döngüye sokulması gereken süreçlerdir.