Bir sabah vakti, sessizce çekip gitti. Ne bir veda ne de bir haber bırakmadan.
Yüreğimdeki sızıyla anlamıştım gittiğini.
Renkleri de beraberinde sürüklediğini.
Derin bir sessizliğe bürünmüştü dünya.
Isıtmıyordu güneş.
Ay yoktu gece karanlığında.
Kaybolmuş gibiydim zifirinin ortasında.
Tükenmişti umut, hayatın karmaşasında.
Binlerce yazı yazsam da yokluğuna, dindirmiyor yüreğimdeki sızıyı hiçbir imlâ.
Hiç düşünmemiştim oysa ki, senden sonra nasıl yaşanır bu dünyada.
İlk zamanlar anlamasam da, öfkelenip kızsam da, şimdi anlıyorum son cümleni, 3 yıl sonra.
" Ben ölüyorum sen yaşa diye" diyerek neden çıktığını o yola.
(Yakında çıkacak olan "YÜREĞİMDEKİ DEHLİZ " isimli 2. kitabımdan alıntı)
Aynı yolun yolcuyuz çoğu zaman. Hislerimiz aynı, umutlarımız aynı. Farklı nedenlerle olsa da yaşadığımız acı aynı.
Farklı olan neydi öyleyse. Zaman, mekan ya da silüetler miydi?
Bizi biz yapan neydi? Özümüzü hatırlama vakti ne zaman gelecekti? Gidenleri suçladık oysaki gitmelerinde payımız yok muydu, hiç düşünmedik.
Düşünürsek görecektik hatamızı, anlayacaktık hislerini ve biz hep ertelemeyi seçtik. Yarın hayatta olmama ihtimalimizi düşünmeden.