Bir zamanlar Kudüs Tapınağı'nda Yahudilerce dini bayramlarında kurban edilen kuzular, yaratıcıya yakınlaşmanın somut duasıydı.
Bir arınmanın niyazı olarak o dönem Kudüs’te kuzulardan akıtılan kan, günümüzde ne yazık ki artık Allah’a yaklaşmak için değil, insanlıktan uzaklaşmak için sızıyor yerküreye…
Eskiler, “Her şey zıttıyla kaimdir” der. Peki hızla yürüdüğümüz bu yolun sonunda insanlık vurdumduymaz adımlarıyla en çok kime yaklaşıyor?
İbrahim Peygamber’in eli titremeden ve en değerli varlığı olmasına rağmen boynuna bıçağı çaldığı oğlu İsmail ilahi zırhla korunurken, Yahya Peygamber’in başının kesildiği kutsal coğrafyalar, sırf insanlık bir gün akleder mi diye özünde aslına bakarsanız ne derin tezatlar barındırıyor değil mi?
“Agnus Dei” yani Tanrı’nın Kuzusu namıyla bilinen ve Nasranilere göre Allah’ın ‘nihai kurbanı’ olarak da adlandırılan Hz. İsa, çarmıhta acı içinde göğe yükselirken bile Rahman’dan kendisine en ağır şekilde işkencelerden geçirenlere af diliyordu; “Onları affet, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar”
Oysa şimdi, ne yaptıklarını çok iyi bilen ellerle çocuklar vuruluyor. Toprağa gömülense yalnız bedenle de kalmıyor, beraberinde ilahi mahkemede şahitlik için ölü mü diri mi belli olmayan vicdanların suskunluğunu da götürüyor…
Gazze’den Dünya’nın dört bir yanına uzanan mazlum coğrafyaların yaratıcıya duaları sahi günümüzde hangi merhameti arıyor?
Ne bir ses ne bir yankı; Sadece küresel bir derin suskunlukta göğe yükselen feryatların arasına karışan kınamalar, göstermelik mitingler, tepkiler, yardım çağrıları, bir dizi uğraşılar ve yer yer kimilerince dikkate alınan boykotlar var.
Oysa mazlumun ahı göğü bile zangır zangır titretir.
Ve o göğün altında, bir zamanlar Mekke sokaklarında gördüğü her yetimin başını şefkatle okşayan, savaş meydanlarında dahi düşmanın hakkını gözeten biri yürüyordu; Hz. Muhammed.
Kurban dediğimiz de O’nun dilinde sadece bir ibadet değil, Allah’a teslimiyetle birlikte içtenlikle dayanışmanın, bir vicdan çağrısının adıydı.
Günümüzdeyse dünden bugüne insanı hem kendisine, hem de mutlak cehenneme daha da yakınlaştırmak için kurban seçen bir irade, bu kez herkes için olup olabileceği en güçlü şekilde ve en derin tuzaklarla devrede.
Bu nedenle aynı zamanda bir merhamet sınavı olan kurban, dilerim ki ellerimizin yalnızca bıçağa ve ete değil, yakınlarımızda görmezden geldiğimiz bir dar gelirlinin geçim yükünün bir nebze de olsa hafiflemesine, bir yetimin başına şefkatle uzanmasına da vesile olsun.
Sadece etli butlu değil birilerinin dertlerine ortak olunan bir anlamla da kutlu karşılığını bulsun.
Dilerim ki kutluluğu sadece kelimelere değil, bir gözyaşını silebilen ellere ve açlığı kimsenin gözüne sokmadan doyurabilen yüreklere de hınca hınç dolsun.
Gerçekten birilerine bayram olanların, bayram gibi bayram yaşadığı bir gün olsun…
Kalplerimizin yalnızca anlamını yitirmiş ve ‘Nerede o eski bayramlar?’ dedirten bir kuru sevinçle geçiştirildiği değil, bir gün mazlumla aynı hüzündaş sağduyuyla da çarpacağı bayramlara en derin hasretle…
Mübarek olsun.